Şenlik
için Bursa’ya gittik ve Tuğba’nın yardımı ve rehberliğinde festival bölgesini
Karacabey deki Celal Acar Yaban Hayatı Koruma ve Rehabilitasyon
Merkezi'ni,Kocaçay Deltası'nı tanıma fırsatımız oldu.
Karacabey'deki
yaban hayatı ıslah merkezi şimdilerde bünyesine yeni birimler katarak daha
kapsamlı yurt dışındaki örnekleri gibi hizmet verme yoluna girmiş,ufak tefek
eksikleri var onları tamamlıyorlar. Tedavi edilip dinlenme, iyileşme devresini
geçirdikleri mekanlarında onları gözlemledik .Çeşitli nedenlerle koruma altına
alınmış farklı yaş guruplarında ayılar vardı ve sayıları oldukça fazlaydı.Biz
alana girdiğimizde annesiz kalmış ve bulunmuş bir ayı yavrusu merkeze daha yeni
geliyordu.Kaçak yurda sokulan Arslan’ı göremedik,yeri daha hazır değilmiş ve
stres’e girmemesi için bilirkişilerin dışında kimse yanına girmiyormuş.
Arazi
çok güzel.Bütün orman içi alanlar gibi cennetten bir parça.Oraya gelecek
hayvanlar için onlara yabancı olmayan bir ortam.Sanırım bu tekrar kendi yaşam
ortamlarına dönmelerini kolaylaştırmak için de önemli bir özellik.Arazi içinde
600-700 yıllık Çınar ağaçları var,kitaplardan okuduğumuz tarihi
görmüş,geçirmiş.Hayranlıkla izledik bu güçlü ve göremediğimiz kökleriyle
toprağı kavramış koca ağaçları.
Oradan
ayrılmak hiç istemedik ama Kocaçay’ıda çok merak ediyorduk ve zamanımız
kısıtlıydı.Deltaya doğru yol aldık.Arabayı uygun bir yere bıraktıktan sonra ve
rastladığımız alanın sık kullanıcısı olan kişilerle kısa sohbetlerden sonra ki
hepsini nerede ise Tuğba tanıyordu orman içine doğru yürüdük.Gidilen yerlerde
yakın çevre ile iletişim kurmak her iki taraf içinde karşılıklı güven açısından
olması gereken bir yaklaşım.Niyetinizin ne olduğu ve alanda bulunuşuzun sebebi
yüzeysel de olsa bilgi olarak görülen kişilere aktarılmalı.Kocaçay’ın etrafında
köyler var ve köylüler bu güzel mekanla iç içe.
Yaban
hayatına dair gördüğümüz ilk şey 6-7 bireylik bir genç domuz gurubu idi.Hürmüz
Tilki ve Çakal da görelim isteğinde bulundu ama domuzların ,kuşların ve
böceklerin dışında gördüğümüz yabana ait bir diğer şeyde Sincapdı . Su ne kadar
çekilmiş olsa da çok içlere girdiğimiz noktalarda fazla ilerleyemedik.Her gittiğimiz noktada küçük göletlere ve
içinde açmaya başlamış nilüferlere rastladık.Kızıl Sırtlı Örümcek kuşu ve
Maskeli Örümcek kuşu sıkça karşımıza çıktı.Bülbül,Ak Mukallit,Büyük Baştankara
sesleri hiç susmadı.Gezi yaptığımız süre boyunca İbibik’i hep gördük.
Orman
içinden çıkıp araba ile Deniz tarafına yakın olan yol başına ulaştık ve
arabadan inip tekrar yürümeye başladık.Kumul arazinin çevresi bir noktadan
sonra Lavandula stoechas(Karabaşotu)ile kaplıydı,göz alabildiğine.Bir zamanlar
bu bitkinin peyzaj uygulamalarında kullanılmak üzere yurt dışından getirildiği
aklıma geldi ve bizlerin onu yana yakıla arayıp alıp kullanmamız.Her yeni alan
tanıdığımda gördüğüm türler beni hem sevindiriyor ,hem utandırıyor.Sahip
olduğumuz birçok şeyin farkında olmamanın ,kıymet bilmemenin utancı bu.
Bu
alanda bizi en çok sevindiren manzara Arıkuşlarının kum üzerinde yola yatmış
halleriydi ve İbibik’in.Yoldan kalktığında kum üstünde İbibik’in karnının ve
bacaklarının izi duruyordu.Arı kuşları Kırlangıçlarla beraber karabaşotu
tarlasının üzerinde sortiler yaparak,otları yalayarak uçuyorlardı.Kah yakındaki
ağaca çıkıyor,kah toplu olarak yükseklere çıkıp tekrar karabaşotu tarlasına
dalıyorlardı ya da kum üzerinde kırlangıç ve kum kırlangıçlarının yaptığı gibi
kumda eşeleniyorlardı.Bunların dışında bolca gördüğümüz ve üstlerine basmamak
için uğraş verdiğimiz başka türde Bok Böceğiydi.Hem yerde hem havada bol
miktardaydılar.
Keçiler,koyunlar,inekler,boğalar
ve mandalarda alanın diğer yoğun kullanıcıları, atıkları da o oranda bol.Etraf
bunları küçük toplar haline getirmiş ya da getirmek için uğraşan ve bunu kum
altında oluşturduğu yuvasına götürmeye çalışan bu böceklerle doluydu.En büyük
topu yapıp yuvarlayan en iyi nesli oluşturma şansına sahip oluyormuş, bu
bilgiyi de Tuğba’dan öğrendik.Kelebek açısından pek parlak bir gün değildi.
Havanın
serin gitmesi kelebek azlığının sebebi diye düşündük .Öğleye kadar hava oldukça
serindiHedefimiz olan çeşmeye ulaşamadan gezimizi bitirmek zorunda
kaldık,festival alanına dönmek zorundaydık.Dönüş’e geçerken nerede ise serçeler
kadar etrafta çok olan Arıkuşlarını ağaç üstünde vıcırdaşırken bıraktık. Alanın
başında görüp lavanta ormanına daldığımız noktanın ilerisindeki tehditkar
bakışlı mandayı tekrar gördük mandanın bakışlarını ensemizde hissederek
arabamıza doğru yol aldık.İki Angıt tepemizden öterek geçtiler.
Kara
Leylek,Leyleklerden alışkın olduğumuz bir görüntü ile, yerde karşımıza
çıktılar.Bu bölgede ürüyorlarmış.Yerden havalanıp ilerdeki ağaçlara kondular.
Festival
alanına geldiğimizde duyduğumuz gürültü bizi çok rahatsız etti.Akşam ki konser
için ses ayarı yapılıyordu ve müzik yayını vardı.Acaba Leylekler bu konuda ne
hissediyordu?Gölyazıya gidip Doğa Derneği'nden gelmiş olan Süreyya,Esra,Engin
ve diğer arkadaşlarla buluştuk.Gölyazı yolunun girişinde Kuyrukkakan ve ibibik
gördük.Gölyazı hem festival hem de hafta sonu sebebi ile oldukça
kalabalıktı.Köy sakinleri yaptıklarını satıyorlardı.Bıyıklı Sumru,hatırı
sayılır miktarda Bahri yeni yavruları ile beraber göl sınırlarında kuş
listemize eklendi.
Kış
döneminde çok yoğun olan Sakarmeke tek tük olsa da gölde izlenenlerden hala.
Uluabat gölü Küçük Karabatak üreme kolonisinin olduğu alan olması açısından da
ayrı bir öneme sahip.Tabi her yer gibi burası içinde müthiş projeler söz
konusu.Yat limanı oluşturmak ve daha niceleri.
Festival
katılımcılarının ve özellikle Leylek projesinin yurt dışı destekçilerinin göl
etrafındaki köylere götürülüp,gözlem yaptırılması için ayarlanmış arabalardan
birinde Hürmüz ile beraber yer bulduk ve geziye dahil olduk.Civar köylerin
yerlileri tarafından da gönül verilmiş bir proje bu.Ekonomik açıdan onlar için
bir getirisi olmuş ve köylerine insanların gelmesi artı bir canlılık
kazandırmış.Misafirperverlik ve ilgi oldukça yoğundu.Bunların çoğu bir program
çerçevesinde işlese de kendiliğinden oluşan anları da yok değildi.
Araba
ile kıvrılarak dağ eteklerinden,yamaçlarından yukarılara doğru çıktık gölünde
manzaraya dahil olduğu yoğun bir yeşil örtü ve orman içinden. Teleskopun
kurulduğu nokta göl'ü tepeden gören hakim bir noktaydı.Karabatak kolonisi
aşağıdaydı.Yurt dışından gelen gözlemcilere bunun önemi anlatıldı Uludağ
Üniversitesindeki hocalar tarafından.
İlk
ve tek yırtıcımızı da orada gördük.Delice Doğan tepenin altından bizlerin
bulunduğu noktaya çıkıp,hepimizin üstünden geçip ileriye doğru kayboldu.Cenaze
vardı biz köye girerken,cenaze evinden kızartılmış hamurlar gönderildi bu ilk
ikram oldu.Daha sonra ineceğimiz köyde planlanmış bir ikramla karnımızı
doyurduk.Yemek yediğimiz yerden bir Leylek yuvası kuşbakışı görünüyordu ve
nerede ise beş metre ilerimizdeydi.Yuvada dört yavru vardı.Daha sonra Eski
karaağaç köyünde gördüğümüz yuvalarda da en az dört yavru olduğunu
farkettik.Anne baba bakamayacaklarını anladıklarında yavrulardan birini ikisini
yuvadan atıyormuş ve en sağlıklı olduğuna inandıklarını büyütüyorlarmış.Bütün
canlıların kuralı ;nesli en sağlıklı bireylerle devam ettirmek.
Manda
yoğurdunun güzelliği yurt dışından gelenlere anlatılmış ve bu güzel yoğurdun
sütünün sahibi mandaların insanlara tanıtılması için ve mandaların köye toplu
girişini onlara göstermek için bir plan yapılmış.Bu merasim için bekleşmeye
başladı herkes.Mandaların geliş saatinde etrafı bir heyecan sardı.Ha geldi ha
geliyorlar derken köye girdiler mandalar ama girdikleri ile
kalakaldılar,başları olduğunu tahmin ettiğimiz manda endişeli bir böğürtü
çıkardı.İnsanlar onlara bakıyor onlar insanlara.Hayvanlar her günkü rutinle
evlerine dönerken tanımadıkları ve nerede ise kendileri kadar kalabalık bir
güruhla karşılaşınca şaşırdılar haliyle.İnsanlar kenarlara çekilip yol açınca
ve görüş alanından uzaklaşınca mandalar da daha önceki günlerden biraz daha
hızlı ,deklanşör seslerini arkalarında bırakarak hızla beklenen geçit törenlerini
yaptılar.
Bizlerde
arabalarımıza doluşup Eski Karaağaç’da bizi bekleyen konsere doğru yola
düştük.Köye geldiğimizde, öğle vaktinde bizi oradan kaçıran gürültü daha kısık
olarak devam etmekteydi.Biz müdahale etmemiş,oradan uzaklaşmıştık,bizim
kızlar(Evrim,Seda)bas sesini kıstırmayı başarmışlar.Kalabalık artmıştı ve fener
alayı için meşaleler dağıtılıyordu.Meşalesini yakan alaya dahil olup göl
kıyısına doğru indi.Fener alayı sona erdiğinde konser alanı hazırlığı bitmiş,
Şükriye Tutkun sahnedeki yerini almıştı,protokol de.
Alanın
çok yakınında leylek yuvaları var çıkan bas sesi bizleri bile çok rahatsız
etmişken yuvalardaki kuşları etkilemiyor muydu acaba?Bu sorular organizasyonun
ve projenin yürütücülerinden olan Franzi Hanım bulunarak ona soruldu.Ortak
düşünce olarak bizlerden onlara iletilen hiç olmazsa konser alanının daha
aşağıda köyden biraz daha uzakta oluşturulmasının daha iyi olacağıydı.
Ertesi
gün Kuş Araştırmaları Derneği’nden İlker elinde çok miktarda malzeme ile stant
açtı ve bizlerden Tuğba,Evrim,Seda ve eski Ulukuş’dan arkadaşlarımız onun
yardımcıları olarak gün boyu merak eden herkese teleskopla Leylek gözlemi
yaptırıp,oyunlar oynatıp,bizimde deneyip yapmayı az da olsa başardığımız
origami Turna yapımı etkinliklerini gerçekleştirdiler. İnsanlar özellikle
çocuklar çok ilgiliydi. Seneye İKGT de stant açmayı planlıyor festivalde.Bu
talebimiz memnunlukla karşılandı.
Gitmeden
tekrar göl kıyısına inip son bir tur atmayı tercih ettik.Göl etrafında bu
dönemin her sulak alanında sıkça karşımıza çıkan ve Kamış Bülbülü’ne inat hiç
naz yapmadan ortalık yerde saz tepesinde bağıra çağıra şakıyan Büyük Kamışçın
burada nerede ise adım başı denecek kadar çoktu.Kamış Bülbülü ise yine hep ses
olarak etrafımızdan hiç eksilmedi.Büyük baştankara,Bülbül,Küçük Karabatak,Küçük
Ak Balıkçıl,Bahri,Sakarmeke ,Yeşilbaş gördüğümüz türlerdi.
Leylek
yuvalarının sayısı ve yuvaları faaliyete geçiren Leyleklerin sayısı geçen
yıllara göre daha artmış, söylenen bu.Direklerin üstü hatta cami kubbesinin
üstü Yeni yuva yapan ya da olan yuvayı faaliyete geçirip yumurtadan çıkmış
yavrularını büyütme çabasından yorgun bireylerle doluydu.
Leylekler
bir yandan yavru beslenmesi ile uğraşırken bir yandan da yuvalarını tamir ve
elden geçirmekle meşgul,Söğüt serçeleri de aynı telaş içinde.Onlarda
Leyleklerin yuvasının tabanını ve kenarlarını kullanıyorlar bu iş için.Her
Leylek yuvasının etrafı sürekli ötüşen bağırış,çağırış Söğüt serçesi kalabalığı
ile çevrelenmiş.
Dönüş
yoluna çıktığımızda yorgun ama huzurluyduk.Festival yoğun katılımlı ve faydalı
geçmişti,KAD’ın çalışmaları birkaç kuşçu kazandırmış en azından çocuklarda bir
merak uyandırmıştır diye düşündük.Gelecek yılın şenlik alanında yerel halkın
satış ve yiyecek standları dışında gözlem guruplarınında stantları olsa ayağa gelmiş
fırsat değerlendirilmiş olur,kuş gözlemciliğini özendirmek ve tanıtmak
adına.Kendimizi anlatmak için insanlara tanıtmak için iyi bir
fırsat.Doğayı,hayvanı bilmeyen nasıl koruma bilinci geliştirecek.Destek
verilmesi gereken bir şenlik Leylek Şenliği.Yiyecek stantları kesinlikle
olmalı;çiğ börek, lokma ve bizim kızların dadandığı mantı oldukça lezzetliydi.
Deniz
otobüsüne yetişmek için erken çıktık,yollarda umulmadık bir durumla
karşılaşabiliriz diye ve karşılaştık da.Burada Tuğba’nın kararlılığı durumu belirledi.İyi
ki de kararlı olmuş.Otoban da akıp giden trafiğin içinde bizden kısa süre önce
bir arabanın çarptığı kangal öylece yatıyordu.Durduk ve arabayla geri gidip
baktık ki nefes alıyor ve şokta.Tuğba arabaları durdurmaya çalışıyor,hiç
olmazsa yavaşlasınlar diye. Tuğba'yı görünce yanından transit geçtiler köpeğin
arabalar, bir süre sonra bir araba biraz yavaşlayınca Tuğba ayağından tutup
kenara aldı onu.Ağzından kan damlıyordu ve burnundan,yorgun,bitkin bizlere
bakıyordu bizde ona.Yandan darbe almıştı ve kafasında bir darbe belirtisi
yoktu.Hemen tıka basa dolu arabanın bagajını boşaltıp,eldeki çöp torbalarını
serdik ve üstüne onu yatırdık.Uygun yerler arandı ve önce belediyenin
rehabilitasyon merkezine,orada yetkili olmadığını öğrenince de Üniversitenin
hayvan hastanesine ulaşıldı.Ve güzel kangal’ı oraya teslim ettik.İlk
müdahalenin yapılmasını gördükten sonra bırakıp ayrıldık.Yaralanmış sahipsiz
hayvanlar müdahaleleri yapılıp,iyileşme sağlandıktan sonra belediyenin
barınağına bırakılıyor, kural bu.Sahipsiz hayvanlar için ücret talep edilmiyor.
Bir
önceki gün yola düştüğümüzde bir kirpi ölüsü ile karşılaşmıştık,ona bir
faydamız dokunmamıştı kenara koymak dışında.Merak ediyorduk acaba nasıl diye
Tuğba’dan öğrendik ki köpeğimiz iyileşmeye doğru gidiyormuş.Bu en güzel ödül
oldu hepimize.Umarız bu güzel köpek, iyi bir yerde kendisini sahiplenecek
kıymet bilir insanlarla kalan yaşamını sürdürür.
Gelecek
şenlikde İKGT olarak orada olmayı diliyoruz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder