26 Şubat 2015 Perşembe

Leylek Şenliği


Şenlik için Bursa’ya gittik ve Tuğba’nın yardımı ve rehberliğinde festival bölgesini Karacabey deki Celal Acar Yaban Hayatı Koruma ve Rehabilitasyon Merkezi'ni,Kocaçay Deltası'nı tanıma fırsatımız oldu.
Karacabey'deki yaban hayatı ıslah merkezi şimdilerde bünyesine yeni birimler katarak daha kapsamlı yurt dışındaki örnekleri gibi hizmet verme yoluna girmiş,ufak tefek eksikleri var onları tamamlıyorlar. Tedavi edilip dinlenme, iyileşme devresini geçirdikleri mekanlarında onları gözlemledik .Çeşitli nedenlerle koruma altına alınmış farklı yaş guruplarında ayılar vardı ve sayıları oldukça fazlaydı.Biz alana girdiğimizde annesiz kalmış ve bulunmuş bir ayı yavrusu merkeze daha yeni geliyordu.Kaçak yurda sokulan Arslan’ı göremedik,yeri daha hazır değilmiş ve stres’e girmemesi için bilirkişilerin dışında kimse yanına girmiyormuş.
Arazi çok güzel.Bütün orman içi alanlar gibi cennetten bir parça.Oraya gelecek hayvanlar için onlara yabancı olmayan bir ortam.Sanırım bu tekrar kendi yaşam ortamlarına dönmelerini kolaylaştırmak için de önemli bir özellik.Arazi içinde 600-700 yıllık Çınar ağaçları var,kitaplardan okuduğumuz tarihi görmüş,geçirmiş.Hayranlıkla izledik bu güçlü ve göremediğimiz kökleriyle toprağı kavramış koca ağaçları.
Oradan ayrılmak hiç istemedik ama Kocaçay’ıda çok merak ediyorduk ve zamanımız kısıtlıydı.Deltaya doğru yol aldık.Arabayı uygun bir yere bıraktıktan sonra ve rastladığımız alanın sık kullanıcısı olan kişilerle kısa sohbetlerden sonra ki hepsini nerede ise Tuğba tanıyordu orman içine doğru yürüdük.Gidilen yerlerde yakın çevre ile iletişim kurmak her iki taraf içinde karşılıklı güven açısından olması gereken bir yaklaşım.Niyetinizin ne olduğu ve alanda bulunuşuzun sebebi yüzeysel de olsa bilgi olarak görülen kişilere aktarılmalı.Kocaçay’ın etrafında köyler var ve köylüler bu güzel mekanla iç içe.

Yaban hayatına dair gördüğümüz ilk şey 6-7 bireylik bir genç domuz gurubu idi.Hürmüz Tilki ve Çakal da görelim isteğinde bulundu ama domuzların ,kuşların ve böceklerin dışında gördüğümüz yabana ait bir diğer şeyde Sincapdı . Su ne kadar çekilmiş olsa da çok içlere girdiğimiz noktalarda fazla ilerleyemedik.Her gittiğimiz noktada küçük göletlere ve içinde açmaya başlamış nilüferlere rastladık.Kızıl Sırtlı Örümcek kuşu ve Maskeli Örümcek kuşu sıkça karşımıza çıktı.Bülbül,Ak Mukallit,Büyük Baştankara sesleri hiç susmadı.Gezi yaptığımız süre boyunca İbibik’i hep gördük.
Orman içinden çıkıp araba ile Deniz tarafına yakın olan yol başına ulaştık ve arabadan inip tekrar yürümeye başladık.Kumul arazinin çevresi bir noktadan sonra Lavandula stoechas(Karabaşotu)ile kaplıydı,göz alabildiğine.Bir zamanlar bu bitkinin peyzaj uygulamalarında kullanılmak üzere yurt dışından getirildiği aklıma geldi ve bizlerin onu yana yakıla arayıp alıp kullanmamız.Her yeni alan tanıdığımda gördüğüm türler beni hem sevindiriyor ,hem utandırıyor.Sahip olduğumuz birçok şeyin farkında olmamanın ,kıymet bilmemenin utancı bu.
Bu alanda bizi en çok sevindiren manzara Arıkuşlarının kum üzerinde yola yatmış halleriydi ve İbibik’in.Yoldan kalktığında kum üstünde İbibik’in karnının ve bacaklarının izi duruyordu.Arı kuşları Kırlangıçlarla beraber karabaşotu tarlasının üzerinde sortiler yaparak,otları yalayarak uçuyorlardı.Kah yakındaki ağaca çıkıyor,kah toplu olarak yükseklere çıkıp tekrar karabaşotu tarlasına dalıyorlardı ya da kum üzerinde kırlangıç ve kum kırlangıçlarının yaptığı gibi kumda eşeleniyorlardı.Bunların dışında bolca gördüğümüz ve üstlerine basmamak için uğraş verdiğimiz başka türde Bok Böceğiydi.Hem yerde hem havada bol miktardaydılar.
Keçiler,koyunlar,inekler,boğalar ve mandalarda alanın diğer yoğun kullanıcıları, atıkları da o oranda bol.Etraf bunları küçük toplar haline getirmiş ya da getirmek için uğraşan ve bunu kum altında oluşturduğu yuvasına götürmeye çalışan bu böceklerle doluydu.En büyük topu yapıp yuvarlayan en iyi nesli oluşturma şansına sahip oluyormuş, bu bilgiyi de Tuğba’dan öğrendik.Kelebek açısından pek parlak bir gün değildi.

Havanın serin gitmesi kelebek azlığının sebebi diye düşündük .Öğleye kadar hava oldukça serindiHedefimiz olan çeşmeye ulaşamadan gezimizi bitirmek zorunda kaldık,festival alanına dönmek zorundaydık.Dönüş’e geçerken nerede ise serçeler kadar etrafta çok olan Arıkuşlarını ağaç üstünde vıcırdaşırken bıraktık. Alanın başında görüp lavanta ormanına daldığımız noktanın ilerisindeki tehditkar bakışlı mandayı tekrar gördük mandanın bakışlarını ensemizde hissederek arabamıza doğru yol aldık.İki Angıt tepemizden öterek geçtiler.
Kara Leylek,Leyleklerden alışkın olduğumuz bir görüntü ile, yerde karşımıza çıktılar.Bu bölgede ürüyorlarmış.Yerden havalanıp ilerdeki ağaçlara kondular.

Festival alanına geldiğimizde duyduğumuz gürültü bizi çok rahatsız etti.Akşam ki konser için ses ayarı yapılıyordu ve müzik yayını vardı.Acaba Leylekler bu konuda ne hissediyordu?Gölyazıya gidip Doğa Derneği'nden gelmiş olan Süreyya,Esra,Engin ve diğer arkadaşlarla buluştuk.Gölyazı yolunun girişinde Kuyrukkakan ve ibibik gördük.Gölyazı hem festival hem de hafta sonu sebebi ile oldukça kalabalıktı.Köy sakinleri yaptıklarını satıyorlardı.Bıyıklı Sumru,hatırı sayılır miktarda Bahri yeni yavruları ile beraber göl sınırlarında kuş listemize eklendi.
Kış döneminde çok yoğun olan Sakarmeke tek tük olsa da gölde izlenenlerden hala. Uluabat gölü Küçük Karabatak üreme kolonisinin olduğu alan olması açısından da ayrı bir öneme sahip.Tabi her yer gibi burası içinde müthiş projeler söz konusu.Yat limanı oluşturmak ve daha niceleri.

Festival katılımcılarının ve özellikle Leylek projesinin yurt dışı destekçilerinin göl etrafındaki köylere götürülüp,gözlem yaptırılması için ayarlanmış arabalardan birinde Hürmüz ile beraber yer bulduk ve geziye dahil olduk.Civar köylerin yerlileri tarafından da gönül verilmiş bir proje bu.Ekonomik açıdan onlar için bir getirisi olmuş ve köylerine insanların gelmesi artı bir canlılık kazandırmış.Misafirperverlik ve ilgi oldukça yoğundu.Bunların çoğu bir program çerçevesinde işlese de kendiliğinden oluşan anları da yok değildi.

Araba ile kıvrılarak dağ eteklerinden,yamaçlarından yukarılara doğru çıktık gölünde manzaraya dahil olduğu yoğun bir yeşil örtü ve orman içinden. Teleskopun kurulduğu nokta göl'ü tepeden gören hakim bir noktaydı.Karabatak kolonisi aşağıdaydı.Yurt dışından gelen gözlemcilere bunun önemi anlatıldı Uludağ Üniversitesindeki hocalar tarafından.

İlk ve tek yırtıcımızı da orada gördük.Delice Doğan tepenin altından bizlerin bulunduğu noktaya çıkıp,hepimizin üstünden geçip ileriye doğru kayboldu.Cenaze vardı biz köye girerken,cenaze evinden kızartılmış hamurlar gönderildi bu ilk ikram oldu.Daha sonra ineceğimiz köyde planlanmış bir ikramla karnımızı doyurduk.Yemek yediğimiz yerden bir Leylek yuvası kuşbakışı görünüyordu ve nerede ise beş metre ilerimizdeydi.Yuvada dört yavru vardı.Daha sonra Eski karaağaç köyünde gördüğümüz yuvalarda da en az dört yavru olduğunu farkettik.Anne baba bakamayacaklarını anladıklarında yavrulardan birini ikisini yuvadan atıyormuş ve en sağlıklı olduğuna inandıklarını büyütüyorlarmış.Bütün canlıların kuralı ;nesli en sağlıklı bireylerle devam ettirmek.

Manda yoğurdunun güzelliği yurt dışından gelenlere anlatılmış ve bu güzel yoğurdun sütünün sahibi mandaların insanlara tanıtılması için ve mandaların köye toplu girişini onlara göstermek için bir plan yapılmış.Bu merasim için bekleşmeye başladı herkes.Mandaların geliş saatinde etrafı bir heyecan sardı.Ha geldi ha geliyorlar derken köye girdiler mandalar ama girdikleri ile kalakaldılar,başları olduğunu tahmin ettiğimiz manda endişeli bir böğürtü çıkardı.İnsanlar onlara bakıyor onlar insanlara.Hayvanlar her günkü rutinle evlerine dönerken tanımadıkları ve nerede ise kendileri kadar kalabalık bir güruhla karşılaşınca şaşırdılar haliyle.İnsanlar kenarlara çekilip yol açınca ve görüş alanından uzaklaşınca mandalar da daha önceki günlerden biraz daha hızlı ,deklanşör seslerini arkalarında bırakarak hızla beklenen geçit törenlerini yaptılar.

Bizlerde arabalarımıza doluşup Eski Karaağaç’da bizi bekleyen konsere doğru yola düştük.Köye geldiğimizde, öğle vaktinde bizi oradan kaçıran gürültü daha kısık olarak devam etmekteydi.Biz müdahale etmemiş,oradan uzaklaşmıştık,bizim kızlar(Evrim,Seda)bas sesini kıstırmayı başarmışlar.Kalabalık artmıştı ve fener alayı için meşaleler dağıtılıyordu.Meşalesini yakan alaya dahil olup göl kıyısına doğru indi.Fener alayı sona erdiğinde konser alanı hazırlığı bitmiş, Şükriye Tutkun sahnedeki yerini almıştı,protokol de.

Alanın çok yakınında leylek yuvaları var çıkan bas sesi bizleri bile çok rahatsız etmişken yuvalardaki kuşları etkilemiyor muydu acaba?Bu sorular organizasyonun ve projenin yürütücülerinden olan Franzi Hanım bulunarak ona soruldu.Ortak düşünce olarak bizlerden onlara iletilen hiç olmazsa konser alanının daha aşağıda köyden biraz daha uzakta oluşturulmasının daha iyi olacağıydı.

Ertesi gün Kuş Araştırmaları Derneği’nden İlker elinde çok miktarda malzeme ile stant açtı ve bizlerden Tuğba,Evrim,Seda ve eski Ulukuş’dan arkadaşlarımız onun yardımcıları olarak gün boyu merak eden herkese teleskopla Leylek gözlemi yaptırıp,oyunlar oynatıp,bizimde deneyip yapmayı az da olsa başardığımız origami Turna yapımı etkinliklerini gerçekleştirdiler. İnsanlar özellikle çocuklar çok ilgiliydi. Seneye İKGT de stant açmayı planlıyor festivalde.Bu talebimiz memnunlukla karşılandı.

Gitmeden tekrar göl kıyısına inip son bir tur atmayı tercih ettik.Göl etrafında bu dönemin her sulak alanında sıkça karşımıza çıkan ve Kamış Bülbülü’ne inat hiç naz yapmadan ortalık yerde saz tepesinde bağıra çağıra şakıyan Büyük Kamışçın burada nerede ise adım başı denecek kadar çoktu.Kamış Bülbülü ise yine hep ses olarak etrafımızdan hiç eksilmedi.Büyük baştankara,Bülbül,Küçük Karabatak,Küçük Ak Balıkçıl,Bahri,Sakarmeke ,Yeşilbaş gördüğümüz türlerdi.

Leylek yuvalarının sayısı ve yuvaları faaliyete geçiren Leyleklerin sayısı geçen yıllara göre daha artmış, söylenen bu.Direklerin üstü hatta cami kubbesinin üstü Yeni yuva yapan ya da olan yuvayı faaliyete geçirip yumurtadan çıkmış yavrularını büyütme çabasından yorgun bireylerle doluydu.

Leylekler bir yandan yavru beslenmesi ile uğraşırken bir yandan da yuvalarını tamir ve elden geçirmekle meşgul,Söğüt serçeleri de aynı telaş içinde.Onlarda Leyleklerin yuvasının tabanını ve kenarlarını kullanıyorlar bu iş için.Her Leylek yuvasının etrafı sürekli ötüşen bağırış,çağırış Söğüt serçesi kalabalığı ile çevrelenmiş.

Dönüş yoluna çıktığımızda yorgun ama huzurluyduk.Festival yoğun katılımlı ve faydalı geçmişti,KAD’ın çalışmaları birkaç kuşçu kazandırmış en azından çocuklarda bir merak uyandırmıştır diye düşündük.Gelecek yılın şenlik alanında yerel halkın satış ve yiyecek standları dışında gözlem guruplarınında stantları olsa ayağa gelmiş fırsat değerlendirilmiş olur,kuş gözlemciliğini özendirmek ve tanıtmak adına.Kendimizi anlatmak için insanlara tanıtmak için iyi bir fırsat.Doğayı,hayvanı bilmeyen nasıl koruma bilinci geliştirecek.Destek verilmesi gereken bir şenlik Leylek Şenliği.Yiyecek stantları kesinlikle olmalı;çiğ börek, lokma ve bizim kızların dadandığı mantı oldukça lezzetliydi.

Deniz otobüsüne yetişmek için erken çıktık,yollarda umulmadık bir durumla karşılaşabiliriz diye ve karşılaştık da.Burada Tuğba’nın kararlılığı durumu belirledi.İyi ki de kararlı olmuş.Otoban da akıp giden trafiğin içinde bizden kısa süre önce bir arabanın çarptığı kangal öylece yatıyordu.Durduk ve arabayla geri gidip baktık ki nefes alıyor ve şokta.Tuğba arabaları durdurmaya çalışıyor,hiç olmazsa yavaşlasınlar diye. Tuğba'yı görünce yanından transit geçtiler köpeğin arabalar, bir süre sonra bir araba biraz yavaşlayınca Tuğba ayağından tutup kenara aldı onu.Ağzından kan damlıyordu ve burnundan,yorgun,bitkin bizlere bakıyordu bizde ona.Yandan darbe almıştı ve kafasında bir darbe belirtisi yoktu.Hemen tıka basa dolu arabanın bagajını boşaltıp,eldeki çöp torbalarını serdik ve üstüne onu yatırdık.Uygun yerler arandı ve önce belediyenin rehabilitasyon merkezine,orada yetkili olmadığını öğrenince de Üniversitenin hayvan hastanesine ulaşıldı.Ve güzel kangal’ı oraya teslim ettik.İlk müdahalenin yapılmasını gördükten sonra bırakıp ayrıldık.Yaralanmış sahipsiz hayvanlar müdahaleleri yapılıp,iyileşme sağlandıktan sonra belediyenin barınağına bırakılıyor, kural bu.Sahipsiz hayvanlar için ücret talep edilmiyor.

Bir önceki gün yola düştüğümüzde bir kirpi ölüsü ile karşılaşmıştık,ona bir faydamız dokunmamıştı kenara koymak dışında.Merak ediyorduk acaba nasıl diye Tuğba’dan öğrendik ki köpeğimiz iyileşmeye doğru gidiyormuş.Bu en güzel ödül oldu hepimize.Umarız bu güzel köpek, iyi bir yerde kendisini sahiplenecek kıymet bilir insanlarla kalan yaşamını sürdürür.

Gelecek şenlikde İKGT olarak orada olmayı diliyoruz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder