Gece
24:45 de hepimiz Hürmüz’ün organizasyonu sonucu bir minibüs’ün içinde
İğneada’ya doğru yol almaya başlamıştık bile tek eksiğimiz Hürmüz olarak. Bir
senedir bu geziyi bekliyordu bir çoğumuz ve yine bir çoğumuz için ilk olacaktı
İğneada ve çevresi. Rehberimiz alanı iyi bilenlerden Cemil’di. Gezi boyunca
kendi deneyimlerini aktararak katkı sağlayan bir ikinci kişi de Bahar abla
oldu.
Sabah
öngördüğümüz saatten bir saat önce İğneada’ya ulaştık. Otel boş olduğu için
girdik ve odalarımızı bulduk. İlk indiğimiz andan sabahın ilk ışıkları ve
kahvaltı bitimine kadar yoğun bir Bülbül şakıması hiç kesilmeden devam etti.
Gün ışıması ile birlikte Mavi Baştankara, Büyük Baştankara, Kumru, Serçe, Kaya
Güvercini, Horoz sesleri eklendi bu ötüşe. Sabahın yumuşak güneş ışığında
karşıdaki bahçenin içinde Ladin ağacının tepesinde 5-6 adet Arı Kuşu şakımaları
ile bu çok renkli ses kuşağına dahil oldular. Sabah gördüklerimiz gün içinde
olacakların habercisiydi aslında. Güzel bir gün bizi bekliyordu.Huzur veren bu seslerin eşliğinde
kahvaltımızı bitirip hemen yola koyulduk. Yolumuz uzundu hedefimiz Hamam gölü
ve Saka gölü idi Mert gölüne zaten uğrayacaktık ilk uğrak noktamız o idi.
Solumuzdaki denize bakarak gölün denize doğru uzantısındaki kıyıda Emre Bey’in
konuşlanmış olduğunu gördük ve oraya doğru ilerledik. Manzara müthişti.
Sumruların beş türü ve Kumkuşları bir aradaydı. Kara Sumru’ya hayran olmamak
elde değil... Tüm renkli kuşlara inat sadeliğinin güzelliği ve yumuşak uçuşu
ile kendine farkında olmadığı yeni bir hayran kitlesi oluşturdu.
Kara
Karınlı Kumkuşu ve Kızıl Kumkuşu isimlerinin hakkını verir biçimde
renklenmişlerdi. İçeriye doğru ilerlediğimizde ise gördüğümüz nazlı nazlı
salınan bir Kuğuydu. Yeşilbaşları alan içinde gördük. Burada ürüyor
olabileceklerini düşündüğünü söyledi Cemil. Suna'lar gölde bulunan bir başka
geç kalmış konuklardandı .Tepemizden Kaşıkçılar geçiyordu. Azımsanmayacak bir
hareketlilik söz konusuydu.
Yürüyüşümüzü
göl’ün izin verdiği ölçüde göl kıyısında, kumul alanda ve çoğu zamanda orman
içinde sürdürdük gün boyu. Yürüyüş esnasında çokça gördüğümüz türlerden biri de
Ağaç Serçesiydi. Küçük guruplar halinde uçuyorlardı. Dinlenme noktalarımızıda o
anda bizi en çok hangi alan cezbediyorsa onu tercih ederek seçiyorduk. Cazip
yer sayısı çok ve yolda uzun olunca birkaç kere bu dinlenme ve soluk alma işini
yaptık.
Alanlardaki
kuşlara bakarken gökyüzünü de kontrol etmeyi ihmal etmiyorduk. Leylek, Yılan
Kartalı, Arı Şahini, Şahin, Ala Doğan, KOK, Delice Doğan, Kara Leylek
gördüklerimizdendi. Göç, İğneada semalarında da hızla devam etmekteydi. Tek
üzücü olay Mert Gölü ve Bulanık Dere arasında yere inmiş halde gördüğümüz
Şahin’in geri dönüşte kontrol ettiğimizde ölmüş olduğunu görmekti.
Biz
bu gezide kuş gözlemi dışında kelebek gözlemi ve bitki gözlemi de yaptık.
Zengin bir bitki örtüsü ve yaşam alanı zenginliği barındıran bu yerlerde her
şeyi algılamaya, öğrenmeye çalışıyorduk. Doğanın cömertliğine karşı kendimizce
tüm bunların farkında olduğumuzu gösterme ve bir saygı sunmaydı yapmaya
çalıştığımız. Solda deniz ve kumul arazi ve kumul bitkileri, bitiminde maki
bitkileri ve ormana geçiş, yüksek ağaçlar ve orman altı bitkileri ki içinde
orkideler, ters laleler, menekşe türleri , soğanlı çeşitleri, çok yıllık
çeşitleri barındırıyordu. Bu güzelliklerin üstünde dolaşan kuşlar, böcekler,
kelebekler her birine hayran kaldık. Yürürken bir bakıyorsunuz İbibik karşıki
dalda ya da yerde, çalıların arasından Bülbül fırlayıveriyor, Örümcek kuşu
sanki sizi takip ediyor. Alanların sahipleri size kendini ya gösteriyor ya da
sesi ile ben buradayım diyor.
Bu keyifle
yürürken hepimizin görmek istediği en ortak tür Ak Kuyruklu Kartal onu gören
Tunç tarafından müjdeli bir haber olarak etrafa yayıldı. Hepimiz sessizlik
içinde ve hayranlıkla küçük sevinç nidalarıyla onu izlemeye başladık. Ak
kuyruğu, kuş uzak olmasına rağmen ışıkla yaptığı her uygun açıda parlıyordu.
Yetişkin bir Ak kuyrukluydu izlediğimiz. Yemek için durduğumuz noktada da
izlemeye devam ettik. Ara için ulaştığımız nokta herkesten onay aldı; içinde
sazların olduğu bir göle tepeden bakan, serin bir ağaç altı. Karşınızda deniz,
arkanızda orman ve denizin üstünde Ak Kuyruklu Kartal, kuş sesleri artısı.
Bundan daha güzel bir dinlenme yeri yoktu bizim için o anda. Tek eksiğimiz
Bahar abla ve benim yanımıza az aldığımız suydu o kadar.
Orman
içine girdik. Amacımız Hamam Gölü ve Saka Gölü’ne ulaşmaktı. Kara ağaçkakan ve
diğer ağaçkakan türlerini görmekti. Etrafı dinlemeye başladık. Saat 14:30
-15:00 arasıydı ve Kara Ağaçkakan burnumuzun dibinde bağırıyordu. Onu görmek
için çabalar sarf eden bizlere görünmedi sadece sesi ile yetinmemiz gerektiği
konusunda bizi ikna etti sonunda. Ses çalmak görmek için kesin bir çözümdü ama
bu gurupdaki hiç kimsenin tercih etmeyeceği bir durumdu. Halimizi kabullenmek
en doğru olandı bize göre.
Orman
içinde minik bir kayboluş yaşadıktan sonra ve geri dönüşe geçmemizin
gerekliliğinden dolayı Hamam ve Saka göllerine gitme hedefinden vazgeçtik. Biz
istesek Cemil bizi göllere götürmeye kararlıydı ama dönüş yolu gözümüzde
büyüyordu. Hepimiz çok yorulmuştuk ve bir kısmımız susuzdu.Orman içinde vaha gibi duran papatyalarla dolu bir alana
yayıldık. Dilek az olan suyunun bir kısmını bizimle paylaştı. O su olmasaydı
biz biraz zor dönüş yolunu bitirecektik o kesin. Bahar abla burada da kelebek
arkasından koşturmaya devam etti ve gün boyu neden hiç kelebek olmadığı
konusunda şüphelerini, olasılıkları dile getirdi. Bu konuda hüsrana uğramıştı
ama ertesi gün atacağı kertik bu üzüntülerin hepsini alıp götürecek bir teselli
olacaktı.
Dönüş
yolunda daha önce gördüklerimize ek türlerin dışında bir tekrar yapmış olduk Ak
Kuyruklu Kartal tekrarların içinde yoktu. Kızıl Sırtlı Örümcek Kuşu dişisi ile
beraber yol boyunca hep karşımıza çıktı. Oburca yakaladığı böcekleri, sinekleri
yemekteydi.
Dönüş
yolunda Bahar abla ve ben Cemille beraber en önden ve hızlı bir tempo ile
gidiyorduk, sebep malumdu ikimiz için ;suya bir an önce kavuşmak. Mert Gölünden
geçerken Cemil’in ‘ördek’ uyarısına dürbün bile kaldırmadık ama zaten
biliyorduk orada gördüğümüz Yeşilbaşlardı ama asıl sebep susuzluğumuz ve harcayacak
bir saniyemizin bile olmadığıydı. Bizler minibüse doluşmaya çalışırken Sercan
ve Burcu kumun üzerinde fotoğraf için uğraşmaktaydılar. Bu muhteşem yılan
fotoğrafı o anda çekilmiş.
Varış
noktamıza gelen minibüse doluştuk ve en yakın markete üşüştük. Su, soda ve sıvı
olan şeylere saldırdık çekirgenin tarlaya saldırdığı gibi. Artık hazırdık liman
arkasına gidip akşam üstü deniz gözlemi yapmaya ve yemeğimizi liman
manzarasında yemeye... Teleskop kuruldu ve ilk görülenlerden biri Karaboyunlu
Batağan oldu. Denizde Yelkovan geçişi de vardı. Asıl bomba tür teleskopu
yukarıya lokantanın önündeki boşluğa kurunca kendini gösterdi. Kara Gerdanlı
Dalgıç liman içindeydi. Akşam üstü kertiği olarak bir çoklarımızı sevindirdi.
Gün
güzel renkli Arı kuşları, Bülbül sesleri ile başlamış ve yine bir sürprizle
bitmişti. Hem yemek yedik hem Kara Gerdanlı Dalgıç’ı izledik. Yemeklerimize hep
güzel bir tür eşlik etti desek abartılmış bir durum tanımlaması olmaz.
Akşam
bir kısmımız Baykuş dinlemeye giderken bir kısmımız yatağa gitmeyi tercih etti,
sabah erken kalkacaktık ve çok yorulmuştuk. Ertesi gün planlarımızda oldukça
yoğun sayılırdı. Baykuş dinleme denemesini ilk İğneada'ya gelirken gece yolda
durup yapmıştık ama hiç ses duyamamıştık sadece duyar gibi olmuştuk bu denemede
de duyulmamış baykuş sesi.Ama gece orman kenarında gökyüzü anlatılamayacak
kadar güzeldi baykuş sesi için durduğumuz yerde. Işık etkisi olmadığı için
gökyüzü yıldız doluydu, şehir insanlarının kendi yapay ışıkları bu güzelliği
görmeye engel maalesef. Ama hiç baykuş göremedik diyemeyiz; İstanbul'a dönerken
kendini ötücü zannetmiş bir Kukumav'ı tellerde gördük.
Ertesin
gün minibüs bizi orman girişinde bıraktı buradan asıl su basar ormanlara
girecektik. Göreceklerimiz konusunda Cemil bizi heyecanlandırdı. Girişteki
ağaçların üstünde Sarıasma vardı ama görmek konusunda şansımız kapalıydı. Hep
sesini duyduk gezi boyunca aralıklarla, Karatavuk eşliğinde ama göremedik.
Guguk da orman içinden derinlerden seslendi ama görünmedi. Kuşların bir çoğunu
önce sesinden Cemil fark ediyordu sonra arayıp buluyorduk. Bahçe tırmaşık kuşu
da bunlardan oldu. Bahçe tırmaşık kuşuna doyduk diyebiliriz. Meşe, Gürgen ve
Kayın ağaçlarının aralarında geziyorduk.
Orman
içi tam subasar ormandı. Yürümekte çok zorlandık ama her durumda yolumuzu
bulduk. Mandalar sağ olsun, orman içi yolların yaratıcıları ve bizlerin
yardımcısı ,Bahar abla her fırsatta bize bu bilgiyi hatırlattı. Araziyi
hayranlık uyandıran kıvrımlarla bölen derelerden, çevredeki malzemelerle
yapılmış köprülerden geçtik. Dere suyunun içilebilirliğini test etme şansı
yakaladım. Orman alaca ağaçkakanını, Yeşil ağaçkakan ve Ortanca ağaçkakanı
burada gördük, hem araziyi tanıdık, hem kayıtlarımızı attık.
Orman
çıkışında Sarıasma sesi ile uğurlandık. Erikli Gölü’nün kıyısında bulunan araba
yolunun kenarına gittiğimizde saat öğleye yaklaşıyordu. Küçük balaban çalıların
arasında Burcu’nun fark etmesi ile görüldü. Göl sakindi. Ak Balıkçıllar, Alaca
Balıkçıl, Kuğu vardı. Kırlangıçlar her tarafta uçuşuyor ağızlarında çamur
parçaları yuva yapıyor ya da eski yuvaları onarıyorlardı. Şehir içinde
binaların köşelerinde de yuvaları vardı. Burada ise seçtikleri yer köprü
altıydı. Bölgede Kırlangıç yuvalarına sıkça rastladık. Diğer göl içi ve göl
kenarında gördüğümüz türleri de kayıt altına aldıktan sonra yaz döneminde çok
kalabalık olup yoğun bir kullanım baskısı ile karşı karşıya kalan bu sakin
alandan şehir merkezine doğru yol aldık.
Yemek
yedikten sonra pansiyon açmış olan Okan Can ve Özge Kesapli Can çiftini ziyaret
etmek için Limanköy’e gittik. Pansiyonun yerini beğendik. Henüz sezon açılışını
yapmamışlar ama yakında faaliyete geçeceklermiş. İğneada’ya gidecek
arkadaşlarımızın bir kapısı daha var artık. Pansiyon 12 ay açık olacak.
Ballarının iyi olduğunu duymuştuk, almak istedik ama çoktan bitmişti. Çoğumuz
onlara özenmedi desek yalan olur. Dün hiç arazide eksik olmayan hatta ondan
başka nerede ise kelebek yok diye düşündüğümüz Turuncu süslü burada da
karşımıza çıktı. Bahar abla’nın ardı sıra bizde kelebeği takip ettik. O kısmın
ayrıntılarını Bahar abla kelebek gözlem yazısında anlatacaktır mutlaka. Dupnisa
mağarasına uğramak üzere oradan ayrıldık.
Dupnisa
mağarası ve çevresine bakmak herkesin ortak isteğiydi ve zaten Cemil çizdiği
rotanın içine bunu koymuştu. Dupnisa’ya giderken yol üstünde iki noktada
durduk. İkinci durduğumuz nokta Sarp deresi olarak geçen bölgedeydi.
Çütre
aramak için oraya indik ama bulamadık. Bulduğumuz orkidelerdive Çiğdem’in
ayaklarından kaçan bir yılan. Ötücüler vardı. Ve çok miktarda örümcek... Hem
arazi içindelerdi hem de hızla yoldan bizim bulunduğumuz alana iniyorlardı. Her
yerde hareket vardı. Ağaçlar en taze yapraklı halleri ile karşımızdaydı, kuşlar
yavrularıyla, çiçeklerin renkleri çok canlı ve etkileyiciydi. Fotoğraf
makinelerimiz hiç durmadı. Belgeleme telaşına düşmüştük gördüğümüz
güzellikleri.
Dupnisa’ya
ulaştığımızda gördüğümüz kalabalık karşısında şaşırdık. Meğer sezon açılışı
günüymüş. Dilek’in bilgilendirmesi ile öğrendiğimize göre yarasaların üreme
döneminde mağara kapatılıyormuş. İçeriye girdik, sürekli akan bir insan
kuyruğuyla. Çıktığımızda dinlenmek için kayalıkların üstüne oturmuştuk ki
karşımızdaki dağların üstüne doğru yükselen Şahin’ i gördük, oldukça yakından
izleme şansımız oldu. Arabanın yanına doğru inerken şenlik, eğlence ve müzik
bazında tavan yapmıştı. Trakya’nın 9-8 lik ritmi herkesi neşelendirmiş her
köşede müziğin ritmi ile dalgalanan insan gurupları yaratmıştı. Arabaya doğru
giderken Bahar abla’nın koşarak bize doğru geldiğini gördük. O mağaraya
girmemiş, ben kelebek bakıyorum siz beni arabanın civarından alırsınız demişti.
Ne aradığını biz sonra öğrendik. Aradığını bulmuştu sevinci görülmeye değerdi.
Hep birlikte bizde araziye koşuşturduk. Kimsenin kafasını çevirip bakmadığı
çayırlık alanda Trakya’nın 9-8 lik ritmi eşliğinde bizde İncili Kelebek’in
arkasında fotoğraflamak için dalgalanıyorduk neredeyse. Doğa’nın bütün
nimetleri aynı değere sahip ve aynı hassasiyetle korunmaya, bilinmeye Bahar
abla’nın heyecanı ve keyfi bunu insana her defasında hatırlatıyor.
Yanından
geçip kaçırdık diye üzüldüğümüz köy kahvesinde kahvecinin başını döndüren bir
ihtiyaç molası verdik. Çaylar, sular, maden suları, bisküviler, meyveler,
kuruyemişler havada uçuştu. Sanırım bütün çayını içtik, o nasıl yetiştireceğim
telaşını çok yaşamadan oradan uzaklaştık. Kahvedeki molamızda tam yanımızdaki
bahçede fındık ağacına konan Kızılkuyruk (erkek-dişi) dürbün karşılaştırmasında
konu mankenimiz oldu. Kahveden ve yol üstünde rast geldiğimiz yerlerden kuru
otlar aldık çay yapmak için ve güzellik sularından içtik, yetmedi bir şişe bile
olsa doldurup yanımıza aldık.
Istrancalar
dan geçerken manzara görülmeye değerdi, insan inanamıyor buralar için fikirler
projeler üreten kişilerin kafa yapısına. Meşe türleri, Kayınlar, Gürgenler,
Akçaağaç türleri içindeki böcekleri, kuşları, dibinde yaşayan bitkileri ile
değer biçilemez. Yine iyi tür çıkabileceğinden emin ve güzelliğini biraz
dolaşarak algılamamızı isteyen Cemil’in önerisi ile arabadan indik. Yol
yapımındaki taş ihtiyacını karşılamak için bir kısmı yerle bir olmuş tepenin
üstüne doğru yol almaya başladık ki Cemil Sarı Çinte sesini duydu ve buldu
kuşu, bir çalının tepesinde. Sapsarı kafası ile güzel ötücüyü hem dinledik hem
izledik. Kirazkuşu da aynı arazide sürekli ötmekteydi. Göç’ün alametleri burada
da göründü KOK, Şahin, Küçük Kartal diğer görülen türlerle beraber kayıt altına
alındı. Alanı gerçek sahipleri olan ağacın tepesine konmuş bize bakan 4 adet
Kuzguna bırakarak ayrıldık. İstanbul’a vardığımızda saat 23:00 a geliyordu. Tüm
gözlemlerimiz boyunca hava açık, güneşli 18-20 sıcaklık derecelerinde seyretti.
Deniz kıyısında 14 Mayıs'ta öğleden sonra akşam üstüne doğru hafif rüzgar
vardı. Toplamda görülen, duyulan tür sayısı 100.
Geziyi
düzenleyen, tüm ayarlamaları yapan ve maalesef diş problemi yüzünden aramıza
katılamayan Hürmüz’e ve gezi boyunca tüm bilgilerini bizimle paylaşan rehberlik
yapan Cemil’e ve ona kendi arazi deneyimleri ile destek olan Bahar abla’ya, hoş
sohbeti ile arabaya neşe katan Ayşegül Gezgin’e, annesine hiç sorun çıkartmayan
uyumlu Sarp’a çok teşekkür ediyoruz. Gruba yeni katılan arkadaşlarımızın
heveslerinin artarak devam etmesi dileğimiz.