24 Aralık 2011 Cumartesi

ZONGULDAK

Zonguldak.Benim doğduğum şehir.Aynı zamanda sevdiğim şehir.İstanbul'da yaşasam da sıksık gittiğim bir şehir.Türkiyeyi ısıtan bir şehir.Bütün balıkçılarının hemfikir olduğu ,güneşin batışının mükemmel olduğu bir şehir.Aile ziyaretine ve dinlenmeye gittiğimde pencereden keyifle izlediğim bir şehir.İşte bir kaç örnek.

MERMER VE CAM MOZAİK:DOĞADAN GELENLERLE YAPILANLAR...



2005 yılında Mozaik yapmayı öğrendim.İlk çalışmam Boticelli'nin Venüs'ü oldu.Venüs'ü 20cm uzunluğunda,1cm yüksekliğinde ve 3mm kalınlığında çeşitli renklerde kesilmiş mermerleri yine 3mm ve biraz üstü kalınlıklarda özel elmas uçlu kerpetenle kesip fırça ve vücut hareketlerini dikkate alarak yapıştırmak sureti ile yaptım.Kendisi 150 cm boyundadır.Ne kadar zamanımı aldığını sorarsanız eğer boşluklu 3 ay diyebilirim.Ama hergün çalışarak sanırım 1.5 ayda biter diye düşünüyorum bir yenisi.Daha sonra camları keserek Şahmaran çalıştım.Şimdi vakit buldukça Şahmaranlar çalışıyorum.Mozaikle ilgili düşüncem onları bahçe uygulamalarında projelere dahil etmek.Mozaikle çok hoş uygulamalar yapılabilir.

 














 
 
 
 
 
 

TREN SEYAHATİ NOTLARI


Tren;benim çocukluğumda kalmış ama yıllar sonra Kars'a gidiş gelişlerimde tekrar hayatıma girmiş bir ulaşım aracı.Ankara garından çıkarken sizi uğurlayan Atatürk ile başlayan uzun,konforlu,sürprizli bir yolculuk diyorum ben bu seyahatin özetine.
Uzun bir yolculuk yapacaksanız ve vaktiniz var ve treninde size verecek yataklı bir odası varsa şiddetle tavsiye ediyorum tren seyahatini.Kah uyuyun,kah kitap okuyun, sıkıldınız kah dolaşın,gidin lokantaya orada sıcak sohbetler kuracağınız bir kişi mutlaka bulursunuz.Lokantada oturmak iyi tercihlerden birisi çünkü görüş alanınız genişliyor.Hemen hemen dışardaki hiçbirşeyi kaçırmıyorsunuz.Eğer fotoğraf çekmek ilgi alanınızsa tren seyahati size camından özlellikle vagon sonundan harika kareler yakalama olanağı sağlıyor.Trenin içide artısı fotoğrafsa derdiniz.
Benim birde dürbünüm vardı tüm bunların yanında.Onunla nemi yaptım?Tabiki etrafa ve özellikle kuşlara baktım.Geçen sene Ekin Kargası,Küçük ak Balıkçıl,Karabaş Martı,Gökkuzgun,Arı Kuşu,İbibik,Örümcek Kuşu,Delice,Şahin,Leylek,Küçük Karga,Kuzgun,Kerkenez,Sığırcık ve biemediğim bir çok küçük kuş bana yolculuğumda eşlik etti.
Gökkuzgun'u ilk gördüğüm anı hiç unutamıyorum;dürbünüme takılan mavi bir kuş acaba bu nedir diye merak ve onu yakalamaya çalışmak,kitaba bakmak acaba bu o mu derken evet çığlığı.Arazide uçan mavi bir kuşu fark etmek çok heyecan verici hele birde ilk defa gördüğünüz bir kuşsa.
Trenin her geçtiği bazıları artık neredeyse hiç kullanılmayan istasyonlarda hüzün,çoğunlukla huzur saklıydı.İlk kullanıldığı günleri düşündüm terkedilmişliklerini gördüğümde.Nasıl dolu,nasıl heyecanlı günler geçirdiğini.Ne umutla ileriye bakıldığını.Şimdiki yalnızlığını hiç düşünmediği zamanlarını.Herşey değişir doğru ama işe yaraması daha faydalı olanlar neden terkedilir,değişim gerekliliği dayatması neden bu yanlış üzerinden beyinlere kazınır.Defterime Çerikli'nin istasyon binası çok estetik ve güzel diye not bile almışım.
Süngütaşı adlı bir yerden geçerken vay vay demekten kendimi alamadım,müthiş kaya oluşumları benim ağzımdan şaşkınlık ve hayranlık dolu bu nidaları çıkarmama sebep oldu.
Tezek dolu heryer.İnsanlar kış hazırlıklarını yapıyor bir yandan.Çobanlar koyunlar,inekler var dağlık bomboş arazilerde kimide hemen şehrin yanıbaşında ama sanırım farkında belkide değil ama ben dağlık arazideki çobanın daha huzurlu olduğunu düşündüm nedense.
Dereler akıyor.Boş dağlar ,boş araziler yoğun yeşil kadar güzel ve huzur dolu.Gördüğüm kadarı ile bile bu ülkenin heryeri çok güzel.Yokluğu ile varlığı ile herşeyi ile.
Eski köprüler ne kadar estetik.Yenilerin hantallığını görünce şaşırıyor insan.Teknoloji geliştikçe estetikde kaybolmuş.
Dağlık bir araziden geçerken bir parıltı gözlerimi kamaştırdı dürbünle baktım o tarafa nedir bu diye.Parlaklık bir azalıyor bir çoğalıyor,şıkır şıkır bazen.Sonra yakaladım,belirginleşti Erzincan tarafıydı dağdan aşağıya yöresel kıyafeti ile bir kadın iniyordu.Boynundaki takılarına elbisesindeki simlere güneş vurdukça parlıyordu ama nasıl parlamak.Aramızda 300-400 metre vardı ve etrafda ne bir insan ne bir hayvan vardı ne de bir ağaç yerleşim yeride en az onun yürüyüşe başladığı yerden 1.5 km uzaktaydı ve o dağdan aşağıya yerleşim yerine doğru koşa salına elinde geniş bir tepsi ile inmekteydi ışıklar saça saça.Kendimi birden bir masal içinde, masalın kahramanı bir kızı izlerken hayal ettim taki binaların ayırdına varana kadar.Yüzümdeki gülümseme şimdi bunları yazarken bile oluştu kendiliğinden o andaki gibi.Oralarda yok yere öldürülen bu masal kızlarını düşündüm.Bu güzel ülkedeki bütün masal kızlarını düşündüm.Çaresiz kendileri için biçilmiş yaşamı giymeye zorlanan.
Buralarda başka bir dostluk trende bile olsanız fark ediliyor .Tarlalarda çalışan çiftçilerin arkasındaki karga yığınları aradada birkaç tane leylek.Arkadaşı olmuş bu toprak insanının koca boş arazilerde,yardımcı insanların yanında .Çalışan insanın yanıbaşında, hemen gerisinde ya da çokça uzağında bu guruba bazen bir yırtıcıda dahil oluyor.Bir çeşit yarenlik fayda hesaplı,ama dingin.


Uzun bacaklı büyük kuşların huzurlu ve sakin duruşları sanki ermişlik halleri huzur veriyor insana,en azından bana.Düşündürür ; acaba bu dinleme ve sakin bekleyiş olgunluğuna insan neden çok ileri yaşlarda kavuşur ki kimi bunun yakınından bile geçemezken.Karakter ne menem bir şeydir ki herkesde başka şekil alır,insan da çok çeşitlidirde çoğu zaman hayvan benzetmesi üzerinden insanda tanımlanır. Tren de etrafla beraber kendinizide yeniden gözden geçirme şansına sahip oluyorsunuz,düşünüyorsunuzda düşünüyorsunuz.Tüm bunların eşliğinde Kars'a yaklaştım.
Kars girişine az kala Sarıkamış'a yaklaşmadan nasıl sıkı yağmur yağıyordu iyiki yanıma yağmurluğumu almışım.İnsanlar piknik yapmak için ovalara şehir yakınındaki boş arazilere gelmiş güneşli havanın keyfini çıkarmaya ama hava bir doluyor bir boşalıyor zaman zaman güneş açıyor.Ben görmedim ama bir yerlerde kesinlikle gökkuşağı var dedim kendi kendime.Sonra öğrendimki aynı saatlerde arabaları ile gelen arkadaşlar gökkuşağı görmüşler ve hepimizin yapmak istediği ama beceremediği işi gerçekleştirmişler;Gökkuşağının altından geçmeyi!Ben yapabileni duymadım onlar yaptuklarını iddia ediyorlar ve tabiki dilek tutmayıda unutmamışlar.Yalnız şunu öğrendimki hani gökkuşağının altından geçersen kız olan erkek,erkek olan kız olur hikayesi,bu uydurma.Arkadaşlarımın ikiside aynı hallerinde yaşamlarına devam ediyorlar .Bizde kurs döneminde havanın sürprizlerinden olan gökkuşağı ile karşılaştık uzaktada olsa gördük ve hemde iki tane yanyana gördük.Kars bize bol sürprizli ve keyifli bir dönem geçirtti desem yalan olmaz.Kars da dikkatimi çok çeken şeylerden biride çok güvenli bir şehir olmasının dışında Atatürk sevgisi idi.Kimi büyük şehirlerde fotoğrafı kaldırmak için çeşitli kurallar koymak çabası olsada bu şehirde fotoğrafı koymasada olabilecek dükkanlarda bile Atatürk ün fotoğrafı vardı baş köşede ve gururla asılıydı.Zamanında çok sıkıntı çekmiş bu şehir gerçi şimdide Erzurum ile kıyaslandığında çok unutulmuş gibi görünsede Rusların şehircilikdeki doğru yanılmaz öngörüsünün güzel bir eseri.Sadece o güzelim binalar ehil ellerden bir çeki düzen bekliyor o kadar.

KARS VE ARAZİ NOTLARI...

.
Kars'da bu sene bir ay kaldım(2009).Bu fotoğraf ilk onbeş günlük kısmın sonundaki sergide çekildi.İkinci onbeş günlük periyodun sergisine kalamadım.Kars'da çok kalmıştım ve işler beni beklemekteydi.Çalışma masamdan çok sayıda bitki geldi geçti,çizildi,boyandı,sergiye ve kitaba elden geldiğince hazırlanmaya çalışıldı tarafımdan.

Dere kenarında müthiş Kars kalesi manzarasına bakan Namık Kemal Toplum Merkezinde yapılıyordu kurs ve bildik yere yeniden gelmiş olmak sevindirici idi.
Kursun ilk günü sabah dere kenarından gelen keskin ve metalik bir kuş sesi dikkatimi çekti.Bülbül sesiydi ama hangi bülbül?Eh daha uzun bir süre buradaydım ve sanırım onu görmeyi başarabilirdim.
Sabah erken kalkıyordum ve bütün gün masa başında oturuyordum sadece yemek molaları ve çay molalarında masamı terkediyordum ve dolayısı ile hareket açısından zayıf haldeydim bunu bir nebze yok etmek adına sabahları evden kalktığımla çıkıyordum ve 25 dk.lık yolu yürüyerek kurs yerine öyle ulaşıyordum.Sabahları pazara uğruyor biraz meyve alıyor meydandaki dükkanını en erken açan eczacı beyle mutlaka günaydınlaşıp ve yol üzerindeki diğer esnaflarlada aynı gün başlangıcını yapıp arada yolda karşılaştığım birkaç kişi ile kısa sohbetler edip sabah seromonimi tamamlamış olarak geliyordum salona.Ve kuşu ilk duyan oluyordum.Gün arasında da çok ötüyordu.Akşam üstü ötüşlerini daha uzun gerçekleştiriyordu.Kesinlikle bülbüldü hemde Kamışbülbülü.Bendeki kitapda tanımı aynen şöyle''Sulak alanların,su kenarlarının birbirini örtecek derecede büyümüş nemli çalılıkların ve hendeklerin koyu renkli,zor görülen kamışçınıdır.Sıklıkla aniden başlayan ötüşüyle farkedilir,ancak görülmeden önce kaçar ve kaçtığı yerdede ötmeye devam eder(yer tanımı aynen uyuyor hele kuşun karakter tanımı aynen,çıldırtmıştı beni bu davranışı ile).Sesi gür ve metaliktir'' Onu görme isteğim devam ederken bu arada iki akkuyruk sallayan ile arkadaş olduk.İnsana yakın bir kuş, bunu öğrendim.Sabahları ben terasa çıkınca onlarda önce köprü üstünde görünüyorlardı,sonrada çatıya konuyorlardı.







Onlarla aramız iyiydi ama şu bülbül bana kendini göstermiyordu.
Bir sabah dürbünle geldim görebilirim ümidi ile oda olmadı.Göremedim ,göremedim.Ama sağolsun güvercinler ve ebabiller uçuşları ile kaleyi ve köprüyü sürekli tavaf ediyorlardı bir yandan.Çizim yaparken sırt ağrısı oluyor onu yok etmenin en güzel yolu terasdaki güneşle ısınmış kızgın taşa yatmak ve gökyüzüne doğru bakmak ,güvercin ve ebabil uçuşlarını izlemek.Geçen sene yine öyle bir yatışlı dinlenme anında sesiyle beraber Kızıl Şahin görmüştüm.
Sonunda bir hafta ''ben bu kuşu göremiyeceğim''e ikna olmuş bir durumda geçti gitti.Artık vazgeçmiştim.Onu görmeme izin yoktu.Kabullendim.
Birgün diğer günlerden daha erken geldim,bina çok havasız kalmıştı,hemen kapıyı açtım terasa çıktım.Derin sabah nefesini içime çektim ve gevezenin sesini burnumun dibinde duydum.Beş ,altı metre önümdeki kamışların içinden geliyordu.Döndüm o tarafa diktim gözlerimi niye dürbünüm yok diye hayıflanarak.
Ve ötüşü ile beraber 5 yada 6 saniye onu gördüm.Hemen kaçtı ve gittiği yerde ötmeye devam etti ama ben onu gözlerimle yakalamış ve hafızama çoktan hapsetmiştim.Bir hafta daha keyifle kendisini dinledik.Her sesini duyuşumda da sanırım o istedi ve ben onu gördüm azmimi fark edip giderayak üzmemek istedi beni diye düşünmedim değil.Ötüşleri birden duyulmaz oldu.Onun gitme zamanı gelmişti.
İkinci kursun başlangıcı öncesinde bitki toplama arazisine katılma isteğimi sağolsun Emrah arabada bana da yer açarak geri çevirmedi.Bu sayede Kars'ın güzel doğasına daha bir yakından tanık oldum.


Çıldır gölünü ve çevresini gördük.Yaylalara kadar çıkıp bitki topladık.Bu gezinin en güzel yanlarından biride tele dizilmiş dört adet guguk kuşunu görmek oldu.Kara çaylaklarda görülmeye değerdi.Dönüş yolunda arabanın 1,5 metre yanında yoldan geçerken gördüğüm yere konmuş bir Kızıl Şahin benim için günün en güzellerindendi neredeyse .Hava ,yola düştüğümüzde sıcak ve güneşliyken yukarılara çıkmaya başladığımızda ve öğleden sonra soğudu ve kapandı.Önce sıcaktan piştik sonra üşüdük.
Kursun ilk onbeşgününde bizlere iki kardeş yavru kedi eşlik etti.Kursla beraber onlarda yok oldu.İlk onbeş gün herkesin kucağında mutlu mesut bir dönem geçirdiler o kesin.Kuzey Doğa derneğinin yaptığı bir kursdu bu .Maalesef bu sene sonuncusu gerçekleştirildi.Ve beş yıldır devam eden bu kursun ürünü Kars'ın Bitkileri adında bir kitap olacak.Hepsi el çizimi bilimsel çalışmalara hizmet edecek düzeyde ve meraklısına.Kuzey Doğa Derneği kayda değer yararlı çalışmalar yapıyor Kars için ve bölge için.Ülkemizin diğer şehirlerindede bu tarz çalışmalar yapılabilir.Olanları belgelemek ileriye taşımak adına.Ülkeye ve insanlığa yararlı olacak her çalışmanın artması ve çoğalması dileğim.