20Ağustos'da Samsun'a oradan da servisle Cernek'e ulaştım benim gibi diğer şehirlerden gelen iki arkadaşla beraber.Gölün kıyısında bir bina,elektrik yok haftada bir jeneratörle elektrik alma imkanı var.Onun dışında lüküs lambası eşliğinde geçiyor akşamlar.Benim bulunduğum dönemde nefis bir dolunay vardı bizlerde dışarda oturduk bazı akşamlar ,saldıran sivrisineklere rağmen.
Arayıpda bulamadığım üçayak yüzünden cama oturtulmuş bulgur paketi yardımıyla çekildi dolunaylı gece.Müthiş rüzgar vardı.Bulutlar akıp gidiyordu sessizce, çıt çıkmayan gecenin karanlığında.
Etraf kurbağa kaynıyor.Sulak alan malum.Herkese bol yiyecek var.Hergün mutlaka bir kaç adet Leylek görmek mümkün alana inip beslenen.Yürüyüş etrafta size yol açan kubağalarla eğlenceye dönüşüyor.Üstlerine basmamanız biraz zor.
Alışverişle alınmış ,ayrılmış bir haftalık yiyecekleri eve çıkarıp yerlerine koyduktan sonra yataklarımızı seçip yerleştik ve kuş yakalamak için kurulmuş ağlara doğru yol aldık.Önceki yıllardan deneyimleri vardı arkadaşların ,ben acemiydim.İlk günlerde ben onlara eşlik ettim.Araziyi anlamaya çalıştım.Onlar tek olarak tüm araziyi geziyorlardı ben çekiniyordum ama kendi kendime onlar ve de diğer herkes yapıyor sende yapabilirsin dedim.Ve sanırım 2. gündü ya da 3.bende yalnız bir dolaşmak istedim ağları.
Mandalara nasıl davranmam gerektiğini öğrenmiştim.Herkese ve herşeye olduğu gibi onlarada kendinden emin ve kararlı bir şekilde bağırdığınızda arkalarına bile bakmadan kaçıyorlar ama bir gün ki o günde dönüş gününüden bir gün öncesiydi, Özlem le beraber çıktığımız ağ turunda en son parseldeki erkek manda bizi korkuttu.Bağırışımıza aldırmadı hatta bize meydan okudu.Kendimizi zorladık ve kararlı olmak için büyük çaba sarfederek uzaklaştıramasakda en azından bize saldırmasına yada karşı karşıya gelme durumuna engel olduk.
Mandalar orada gölün keyfini kurbağa ve kuşlarla beraber en çok çıkaranlardan.Sabah önce göle giriyorlar,öğleye doğru otlamaya çıkıyorlar ve akşam üstü hiç şaşmaz bir şekilde tekrar göle giriyorlar.Karanlık etrafta hüküm sürmeye başladığında gölden çıkıp ya istasyonun bahçesinde yada etrafta özellikle yol kenarında büyük bir yığın halinde toplu olarak yatıyorlar.Etrafta sürekli bir Manda sesi var.Delta tanıtım merkezinin bahçesinde atık malzemelerden(pet şişe,hortumvb.) yapılmış bir heykel var adı 'MandaÇığlığı'Burada yaşadığınız süre zarfında isminin çokda yerinde olduğunu anlıyorsunuz.
Yemekler kim yapmak isterse o tarafından ,bulaşıklar kim boşsa yıkayanın üstüne hep yıkılmadan istekliler tarafından yapılıyordu.Kaldığımız süre zarfında ortak yapılan hiçbir şeyde sorun yaşamadık.Kah biten suları taşıdık, kah çöp attık.Ve gelen herkes ağlara gitme konusunda hevesliydi.
Benim ilk deneyimim olduğu için ben herkese eşlik etmek istiyordum.Bu konudada sorun yaşamadık.Çok erken uyanmama rağmen ilk kontrole ben çok fazla gidemedim ama sabah7 kontrolü genelde tarafımdan yapıldı.İlk iki gün herşey çok güzeldi ,ağlarda ilk yenmiş ,parçalanmış kuşları görene kadar.
Geçen sene duyduğum bu sene tanık olduğum durumu yaratan bir kediydi.Vahşi kedi değil aksine bu durumu keşfetmiş yabanileşmiş bir ev kedisi.Kendiliğinden oluştu, nöbet tutmaya başladık.Çok kişiydik bu bizi yormazdı.Pzt. sabahından itibaren bir önceki gün parçalanmış kuş ölülerinden sonra başladığımız nöbeti düzenli bir şekilde devam ettirmeye başladık.İlk nöbet Hamdi'nindi.Hamdi Biyoloji son sınıf öğrencisi ve istasyonun müdavimlerinden.Samsun'da oturduğu için uygun olan zamanlarda istasyona geliyor.Onun gibi sık sık burayı ziyaret edenlerden biride Harun.O da Samsun'da Biyoloji öğrencisi ama kaydını maalesef Gazi üniversitesine yaptırmış.Bu iki gönüllü genç insan yeni ağ yerleştirme,ağlara yer açma ve yapılacak bilumum kuvvet ve beden gücü gerektiren işleri yapıyorlar.Biz oaradayken Ardıç Ağı denilen kullanılan ağlardan daha yüksek 3m .ye yakın bir ağa yer açıp yerleştirdiler.Yeni ağlar için çit yapıp alan hazırladılar.İki gün sabahtan akşamın karanlığına dışarda çalıştılar ,öğle üzeri çok sıcak dışında.
Pzr .günkü yoğun kuş ölümlerinden sonra tuttuğumuz nöbet işe yaramıştı.Ben toplam 9 kuş toplamıştım ağlardan Özlem de bir o kadar toplamıştı ve henüz bir zaiyat yoktu.Sık ,sık geziyoruz parselller arasında.Kedi bizden korktuğu için ağlardan uzak.Ona da kızamıyorum kendi doğasının,içgüdülerinin,yaşam kodlarının emrettiklerini yerine getiriyor.Garip olan bizim yaptığımız.Ağ kuruyoruz,yakalıyoruz.Bizlerde bilim adına yapıyoruz.İnsan'ın yaratılışına bakıncada bu normal.
Bu durumlarda araştırmayı tehlikeye sokacak herşey bölgeden uzaklaştırılabiliyormuş.Uluslararası prosedür buna izin veriyor da biz bir türlü olması gerekeni yerine getirmiyoruz.Madem yapamıyoruz,kıyamıyoruz bizde nöbet tutuyoruz.Bu nöbet durumu yaptığımız işi sağlama almamıza yardımcı oldu.Ölümlerine sebep olmakdan kurtulduk.İki gündür müthiş bir sıcak vardı bugün poyraz dan esen serin rüzgarla ortalık biraz serinledi.Salı günü sabah ağ kontrolünden sonra Kiraz'ın hazırladığı nefis kahvaltı ile gelecek ağ kontrolleri için enerji depolamış olduk.Kiraz Erciyas 19 Mayıs Üniversitesinde öğretim görevlisi ve Dr. a tezini hazırlıyor.Halkalama istasyonunun bu duruma gelmesinde onun ve Sancar Hoca'nın emekleri büyük.Bu birliğe onun gibi halkalamacı olan Nizam ve Cemal hoca da dahil.Bu insanlar Cernek halkalama istasyonunun herşeyi.2008 yılında arazide geçirdiği kaza sonucu hayatını kaybeden Fazilet, istasyonun en üst katında, mutfak tezgahının yanındaki duvarda ,aynı yer olmasada ölümüne sebep olmuş fondaki bir su önünde çekilmiş fotoğrafdan onlara ve gelen herkese yüzünde ki gülümseme ile sessizce eşlik ediyor.
Kiraz'ın kahvaltısı ve göle doğru kurulmuş teleskop gün ortası keyfine merhaba dedirtiyor.Arada göle bakıyoruz teleskopla.Bakalım ne var diye.Tararken gördüğüm benim için senenin ilk Kuğu'su ve onun ardı sıra giden dört genç Kuğu.Salına ,salına gölde turluyorlardı.Kiraz onun burada kalıp yavrulamış olabileceğini düşündüğünü söyledi.Ama bugün ve diğer günler Kazların erken geldiği haberi, Rusyadaki yangının bu hayvanları erken göçe zorladığı ihtimalini gündeme getiriyor sanki. Yine de net birşey yok tabiki.Belkide göçmemiş kalmış ve yavrulamış.Her ne olursa olsun ben senenin ilk Kuğu'sunu gördüm.Mutluyum.
Çok güzel bir kuş.Uzun, uzun hareketlerini izledim.Adına bale yazılmış bu kuş,izlerken balerin edasını hissettiriyor.Klasik müzik yaratıcılarına doğa ve özellikle kuşlar esin kaynağı olmuş çoğu zaman.
Ertesi gün Tepeli Pelikanlar takıldı teleskopa.İlerdeki sazlıkların üstünde uçan ,avlanan Saz Deliceleri ve nerede ise yüzlercesinin inip kalktığı Küçük Ak Balıkçıllar çok uzaktanda olsa izlenebiliyordu.
Burada bir hafta kalacağım ve bir daha ne zaman geleceğim belli değil.Oldukça bencilce bir istek ama bu kısa sürede görebileceklerimin,yapabileceklerimin en çoğunu ,en güzellerini günlerime sığdırmak istiyordum.Onun telaşı ve terbiyesizliği var üstümde.Ben istiyorumki ağlara Sarıasma,İbibik,Alakarga da yakalansın.Çok saçma ama Deltayı tanıtan kitapta raslantısal listesindeki Toy'uda görmek istiyorum.Evet çok şey istiyorum.
Sarıasma'yı bir gün önce evin önündeki yolda havalanırken gördüm.Aynı şekilde İbibik'i ve Alakarga'yıda.
Sabah nöbetine gidiyoruz Özlem'le, Hamdi dönüşte.Hamdi her sabah 5 de kalkıp arazide yerini alıyor 7'ye kadar orada kalıyor sonra iki kişi arazinin başı ve sonunu kontrol ve nöbet için araziye gidiyor.O iki kişi bugün biziz.
Özlem beş tarafdaki ağların olduğu bölgede kaldı.Bende koridora ve arka kısma bakacağım.Kapıdan içeri girdim,ilerliyorum.Ortada bir önceki gün İbibik'i rüzgarın ağları açması yüzünden kaçırdığım ağda ,sarı büyük bir kuş yakalanmış çıkmaya çalışıyor.Çıkmak istedikçe dolanıyor.Önceki günk yaşadığım deneyim beni oraya doğru koşmaya itti.Ağa yaklaştım ve kuş çıkamasın diye ağın ağzını tuttum.Kuşu artık net algıladım ve heyecanlandım çok.Sarıasma, ağın içinde ellerimin arasında bağırıyordu.Çok güzeldi.Tahminimden büyük ve oldukça yaygaracı bir kuş o kesin.Ötleğenler gibi bağırıyor ,özellikle Kara başlı Ötleğen ağdan alırken çok sinirli oluyor,dişileri bilhassa.
Sarıasma çok güzel.Sarılığı güzel,siyahı güzel,gözleri güzel.Herşeyi güzel.Gitmek istiyor.İzin yok.Ağdan hep küçük kuş çıkaran ben oldukça zorlanarak onu dolandığı iplerden kurtadım.Biraz baktım, çok inceleyemedim,kaçırmaktan,kontrol edemeyeceğimden korktum ve torbaya koydum.Diğer yerleride kontrol ederek nöbet değişiminde Hamdi'ye verdim.Bomba kuş içinde diyerek.
İstasyondakiler için duyguyu bilmiyorum ama göçde herkesin gördüğü,adı dillerden düşmeyen hiç görememekten yana dertli olan ben onunla tam bir halvet hali yaşamıştım.İbibik'in acısını bana Sarıasma unutturdu.Halkalama anını göremedim nöbete devam ettiğim için.Ağdan ben aldım ama ben özgürleştirememiştim.Alışkanlık edinmiştim, götürdüğüm kuşlar halkalanınca elime alıp ben salıyordum.
Olgun Sarıasmalar arazinin karşısındaki kavakların en tepesinde dürbünüme takıldılar bir kaç gün sonra. Son günümden bir gün önce Ardıç ağı yapılınca başka genç bir Sarı asma daha ağdan onu almamı bekliyor olacaktı.
25 Ağustos günü sabah 8 kontrolünde kedinin avlandığı kısımda Benekli Bülbül takılmıştı ağlara.Kurtulmak için debeleniyordu beni görünce durdu.Elimi uzattığımda tekrar çırpınmaya başladı bende, kediye kaptırmadığımız için bu kuşu mutluydum.Önce ağı kaçamayacağı bir konuma getirip başını işaret ve orta parmağınızın içine alarak sabitlemiş oluyorsunuz kuşu ki ayaklarınada rahatlıkla müdahale edebiliyorsunuz.Önce kanatlar kurtarılıyor,ayaklar ve baş ,kanatlar kurtulunca bazen kuş kendiliğinden hop ağlardan çıkıveriyor çok dolanmamışsa eğer.Bana ilk nasıl yapılacağını gösterdiklerinde yapamayacağımı düşünmüştüm.Ötleğenler özellikle çok dolanıyorlar ağlara,onlarda sabırla ve yavaş hareket etmek gerekiyor.Kararlılık ve sabır herşeyin anahtarı.Manda kovarken ,ağdan kuş alırken.Siz korktunuzmu yada tereddüte düştünüzmü bu kuşa yada mandaya da yansıyor.İşler boyut değiştiriyor tabiki sizin aleyhinize,yada bazen kuşun aleyhine.
Ağlara, dahil olduğu aileden dolayı herkesin Odonat dediği(yusufcuk,kız böceği vb.)böcekler çok takılıyor.Çoğunu koparıp atmak zorunda kalıyorsunuz.Bok böcekleri ayrı dert.Ağı yırtabiliyorlar.Bazen ağda kelebekden daha büyük güvelerle de karşılaşıyorsunuz.İki tanesini kuş kurtarır gibi ağdan almıştım.Hiç o kadar güzel ve büyüğünü görmemiştim.Ağları temiz tutmak gerekiyor ki kuşlar tarafından farkedilmesinler.
En acımasız kuş küçük kuşların içinde kuvvetli gagası ile Kızılsırtlı Örümcek kuşu.İlk ısırık cesaret nişanı gibi.Daha sonrakiler umurunuzda olmuyor.O kanırtırken sizi, siz onu kurtarmaya çabalıyorsunuz.Ağda dişine uygun küçük kuş varsa ki Söğüt Bülbülü'ne yaptı,kafasına darbeler vurarak gagası ile kuşu öldürüyor.Gözlerini oyuyor.
Küçük ak gerdanlı ötleğen ve söğüt bülbülü en sevimli ve sessiz kuşlar.Küçük ak gerdanlı ötleğen kendisine en çok çok güzelsin dedirten kuş oldu.Boz Ötleğen,Ak gerdanlı Ötleğen,Karabaşlı Ötleğen,Çizgili Ötleğen,Çayır Taşkuşu,Sinekkapan,Bülbül,Benekli Bülbül,Kiraz Kuşu en çok ağa takılanlardı.
Boyunçeviren'i ilk kez Yenice Ormanlarındaki gözlem gezisinde görmüştüm yerde.Şimdi ağlardan elimize gelmişti.Uzun bir dili varmış meğer,şaşırdım.Karınca yermiş bu diliyle.Ve adı.Adının neden boyunçeviren olduğunu halkalayanı ile olan sadece müziği eksik dansında gördük.Siz kafanızı çeviriyorsunuz oda sizinle çeviriyor.Ertesi gün ağlardan başka bir Boyunçeviren'in parçalanmış gövdesini almak hepimizi çok üzdü.
Son gün ağdan bir güzellik daha çıkardım.Yalıçapkını.En sessiz kuşlardan biride o.Tartılırken,elinizde öylece duran bir kuş.O keskin avcı insan elinde tam tersi.Doğru dürüst tepkisi yok.
Daha öncede bahsettiğim gibi burada akşamlar çokgüzel.Bulunduğum dönem dolunay'a denk geldi ki bu gölde huzur veren manzaralar sundu biz misafirlere.Ve akşam üstü olan son ağ kontrolü dönüşlerinde dolunay hem ormanda,hem suda huzurumuzun tamamlayıcısıydı.Akşamüstü ağ dönüşlerinin birinde hayatımda ilk defa bir baykuşu uçarken ve oldukça yakından gördüm.Tabi ki o karanlıkta silüeti.Peçeli Baykuşmuş.Çobanaldatan'da akşam üstü kuşu ama onu görmek başka bir zamana kaldı.Ama sanıyorum bizler onu uçarken gördük.Baykuşla beraber uçan uzun kuyruklu ve yırtıcıya benzeyen bir kuş vardı ama ne olduğunu bilememiştik.Kitapda gördüm Çobanaldatan'ın silüeti ne çok benziyordu.
Farklı olarak karşılaştığım bir hayvanda en son ağların olduğu yere doğru koşturan beni görünce duran gözgöze geldikten sonra gerisin geri kaçan Tilki oldu.Korkmadım onun benden korktuğunu biliyordum.
Gece dolunay'a bazı geceler Çakallar sesleri ile eşlik ettiler.Çocukluğumda yaz tatillerinde Rize'ye babaanneme gittiğimizde gece seslerini duyardım.Düşündüğüm ormanda cadılar olduğuydu.Şimdi ,güzel ay görüntüsünün arkasında sahneyi tamamlayıcı bir eşlikçi benim için .
Gün batışı,gün doğuşu renk cümbüşü burada.Gündüzün kavurucu öğlen sıcağının ve ağ kontrolllerinin yorgunluğunu, akşam gün batışı ve ay çıkışı bir fincan kahveyle yada bir bardak çayla her yudumda alıp götürüyor.Gölün sinek bolluğuna rağmen ,kokusunu içinize çekerek ulaştığınız yatağınız en lüks otelin odasındaki yatağa tercih edilecek denli rahat ve huzurlu.
Ağlarda dolaşıp kuş toplamak,kontrol etmek bir bağımlılık bence ve bu şey bana da bulaştı.
Sanırım bu iş çokça ego tatmini.Uçmak isteyip uçamayan yerden onları izlemekle yetinen bizler ağlarda onları görünce kıskandığımız ögürlüklerinin artık ellerimizde olduğunun duygusunun, bencillik barındıran tatminini yaşıyoruz.Hiç yakalama olasılığımızın olmadığı,sadece dürbünlerimizle, geçip giderken gözlerimizle yakalayabildiğimiz bu kuşları bir anda olsa ellerimizde hissetmek,koklamak, öpmek bizim halimizi anlamalarını içten içe istemek,derdimiz belkide.Halkalamacı için başka bir anlamı var ağdaki kuşun;bilimsel araştırmalar için malzeme. Tüm bunlar ağdaki kuş ve onu alanlar,kanatlarını ölçüp,yaşını başını anlamaya çalışanlar ,yağ oranıyla ne zaman gidebileceğini öğrenmek isteyenler arasında geçiyor.Tabiki kuş bundan memnun değil,bütün avlar gibi.Ağdan alırken size olan kızgınlıkları,korkuları,hızla atan kalpleri ve vücutlarından yükselen, ellerinizi o sıcak havaya rağmen yinede fark ettirecek kadar ısıtan sıcaklıkları ama en çokda gözleri,bakışları bunları düşündürüyor.Tüylerindeki o yumuşaklık,renklerindeki o güzellik.Bülbülün kanat kuyruğunun renginin güzelliği,şıklığı.Doğadaki renklere,uyuma baktığınızda insanın yarattığı birçok şey ucuz taklitler olarak kalıyor.Bülbüldeki bu güzelliği,estetiği bir yere kadar yakalar insanoğlu muhteşem dediği giysi tasarımlarında.O güzelliğe birde güzel nağmeler eklenmiş.Hadi bakalım yap yapabilirsen en güzelini.Mümkün değil.Avuntu...En güzel binayı diksen ne olacak.Ya da en güzel köprüyü yapsan.Önünde eğilinilmesi gerekli olan doğa.
Kuşlarla olan bu yakın temas onlara var olan sevgimi daha bir üst noktaya taşıdı.Bana bulaşmış olan bu bağımlılık ,artık her dönem gidecek bir istasyon bulmakla doyurulacak.Bu birlikteliği yaşamak,ağdaki kuşun korkusunu bilmek ,heyecanına eşlik etmek.
Ben artık iflah olmaz bir bağımlıyım.Bağımlılıkların en güzeline...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder