7 Kasım 2010 Pazar

ADANA...BEREKETLİ TOPRAKLARIN ŞEHRİ...

Güzel sıcak bir yaz günü havasında bulduk Adana’yı oraya ulaştığımızda.Oysa biz yoğun yağmurun ve erken başlamış bir soğuk havanın hüküm sürmeye başladığı İstanbul’dan gelmiştik.
Doğruca deniz kenarındaki tesislerde gerçekleşen konferansa doğru yol aldık.Konferans Adana'da deniz kıyısında bir izci kampı alanında gerçekleştirilecekti.Kum zambaklarının yerleri kapladığı, yürüme mesafesi ile yakın göletlerden rahatlıkla kuş gözlemi yapılan bir alan çıktı karşımıza ,keşke bu binalar buralara yapılmasaydı dedirten.Her rüzgar estiğinde kumluk alanın bu mevsimde yer örtüsü olan kum zambaklarından mis gibi kokular temiz deniz havası ile beraber ciğerlerinize doluyor.Gereksiz binalar ise size sırıtıyor.Üstelik bakımsız.







Adana’ya ilk defa giden ben, bereketini ,az da görmüş olsam insanını sevdim.Mevsimden dolayı hava yumuşak,yazın çok sıcak oluyordur o kesin.Ekim ayı ,Adana için iyi bir ay onu öğrendim.
Bizler çok sık gidemediğimiz, bu her açıdan zengin bölgeye gelmiş olmanın heyecanı ile vaktimizin büyük bir kısmını asli görevimiz olan kuş gözleme ayırdık.Fena sayılmayacak bir görülmüşler listemiz oluştu.


Bölge ,tüm kuşlar için barınma ve yemek sunuyor bereketi ile.Tarlalar meyve(nar,portakal,mandalina), yer fıstığı ve pamuk dolu.Her yer ekili olmasada genel görünüm bu.Sulak alanların hemen dibi kumluk, arazi Karaçam,Kızılçam,Pistacia,Akasya,Boylu Ardıç,Okaliptus,Söğüt,Kıbrıs Akasyası'nın oluşturduğu ağaçlar ile çevrelenmiş.Bu örtünün etrafı yoğun Ilgın gurupları barındırıyor.Maki bitkileri tabanlarda ve açıkta.Yer, yer Demir Ağacı boylu ve gelişmiş hali ile etrafta.Kuzey'in özendiği Palmiyeler buradaki iklimde sağlıklı.Bu müthiş birbiri ile uyumlu peyzajın su ile birleştiği noktalarda ise sazlıklar var.Bu da zengin kuş çeşitliliği demek oluyor,hem geçip gidenleri,hem yerlileri barındıran.Kıyıda su kuşlarına bakarken arkanızı dönüp ağaçlık, makilik alanlara dalınca ötücülerle haşır neşir oluyorsunuz.






Yol kenarlarında kanalların etrafındaki bitki örtüsü,kuşlar daha ilk anda bizi mest etti.Tam önümüzden kanala doğru uçan İzmir Yalıçapkını ilk büyük heyecan oldu.Ne güzel kuşmuş.Şaşkınlıkla karışık,hayranlık ağzımızdan sözcüklerle beraber,nidaları da arkasından sürükleyerek arabanın içine dağılıverdi.
Evet konferans alanı çok, çok güzel.Bir gözlemci bir doğa sever için mükemmel.Önde deniz,arkada göletler.Kumul arazi,sulak arazi her şey bir arada.Orada geçirdiğim üç gün ,geceler hariç içimi dolduran hissin düşündürdükleri, bu güzel coğrafyada doğmuş olmanın bile ne kadar şanslı olduğumu kabul etmem gerektiğiydi.Geceler neden hariç?Çünkü yatacak yerlerimiz minik fındık fareleri tarafından istila edilmişti.
İlk gece arabada yatarak ya da yatamayarak mı desem uykusuz geçti ki yolculuk yorgunluğunu atmak nasip olmadı bu yüzden.İkinci gece iki kadeh rakının cesareti ile gittiğim yatakda yatmak yine  nasip olmadı.Odaya gelen kişi ,geldiği andan itibaren artık beni de uyutmayan fare diyaloglarıyla ikimizide odayı terk etmeye zorladı.İyiki de zorladı ,biz çıkarken fare yatakların altından çıkıp üstünde gezinme turuna başlamıştı , bir yandan sesler de çıkararak.Gelen arkadaşla ağız dalaşı biz odayı terk edene kadar sürdü.Bizde konferans salonuna gittik.Masaların üstü doluydu, fareden kaçan kişilerle.Onlar uyumakla meşgulken biz oturduk.

Gece çok güzeldi.

Deniz, bu sene hasret kaldığım ,girip yüzemediğim deniz mis gibi kokusunu rüzgarlarla yolluyor, hafif dalga sesi müzik oluyordu başıboş gezen ,üç gündür arkadaşımız olan köpeklerle ,bana.



Denizden gelen rüzgar kıyıdaki kum zambaklarını yalayıp deniz kokusunun içine mis gibi bir parfüm ekliyordu.Çok huzur doluydu her şey ve bu bana akıyordu karanlığın içinden doğru.


Yoğun yağmurlu ve soğumaya başlamış bölgeden gelen bizler,üç gün boyunca yumuşak ,ara ,sıra hafif yağışın olduğu o da ilk gün ,güneşli ve açık bir havada gözlemlerimizi gerçekleştirdik.
Teleskop yardımı ile gördüğümüz uzaklardaki Flamingo ve Sakarmeke kolonileri,tepemizden geçen Ak Pelikanlar ve Turnalar .Bizim göremediğimiz ama Soner'in 100 lerce gördüğü Kıyı Çamur Çulluğu ve görmek istediğiniz diğer su kuşları alanın kullanıcıları.Gözlem bu yüzden önemli.Dakika ile bir gün öncesi ve sonrası ile alanın kullanıcıları sürekli değişiyor.Sizin gördüğünüzü bir başkası görmüyor ya da tersi.Bir alan ne kadar sık ziyaret edilir ise tür çeşitliliği ve alanı kullanıp geçip gidenler o kadar iyi tespit edilebiliyor.Kuş gözlemlemek ve kayıt tutmak ve bu kayıtları hiç vakit kaybetmeden Kuşbank 'a girmek,gördüğünüz bir adet bile olsa önemli.




Gözlemlerimizde alanların, güzellikleri ve uyumunun seyrinin yanında kuş gözlem sürprizleri de oldu.Aynı bölgede üç Yalıçapkını türünü peşpeşe görmek bunlardan biriydi.Gözlemimizin uzaması ve yolun uzaması sonucu gece dönüşde  duyduğumuz ses ile arabayı durdurup sesin yönünü aydınlatmamızla gördüğümüz Peçeli Baykuş ikincisiydi.ŞİŞT,ŞİŞT bu ses kulaklarımıza kazındı.Diğer garip sesini de köy içinde duymuştuk.Bilmez birinin bu kuşlardan korkması garip değil.Kendini görene kadar ürkütücü,gördüğünüzde hayranlıkla izlediğiniz bir kuş'un sesi oluveriyor bu tüyler ürperten ötüşler.Peçeli Baykuş ertesi gün orman içinde de bir kısmımıza göründü.Görmekde zorlanıp bir kere gördükten sonra ara ,ara gözünüzün yakaladığı Dik Kuyruklu Ötleğen bir diğer sürpriz.En güzellerinden biride orman içinde araba ile giderken  gökyüzünde farkettiğimiz Büyük Orman Kartalı oldu.Uzun, uzun izledik kendisini.Kelebek açısından da zengin bir arazi vardı etrafımızda Sultan kelebeği her yerde karşımıza çıktı.Bol,bol fotoğrafladık kelebekleri.
















İlk gün bol arazi yapmıştık.İkinci günde azımsanmayacak bir arazi olmuştu ve biz dönüş yolunu da bir arazi ile daha bir zenginleştirelim istedik.Tarifle gittiğimiz yer bir önceki günün
tam karşısına gelen nokta çıktı.Bu biraz keyifsiz bir durum gibi gözükse de,o alana ulaşmak için orman içinden gittiğimiz yol, her şeye değerdi.Nerede ise 2 metre genişliğinde yer yer açık ama çoğunlukla ağaçlar ve çalılardan oluşmuş bir koridordan ilerledik,mis gibi orman kokusunu içimize çekerek.Yolun sonunda kuma saplandık.Kuş gözlemcisi iseniz ve gerekli kişilerin telefonları sizde varsa sorunlarınıza çözüm bulmak kolay.Arıyorsunuz ve oralarda olan kişi ,hali de uygunsa gelip sizinle ilgileniyor yada ilgilenecek birini gönderiyor. Kuma saplanan arabamızı kurtaran Murat Bozdoğan arkadaşımızı fotoğraflamak istediği kuşlar için arazide bıraktık
Orada çok oyalandık ama değdi.Dönüş yolunda, yol kenarlarındaki uygun arazilerden ,göz hakkımız olan fıstıklarla bir ara öğün yaptık.Taze fıstık çok lezzetli, kavrulmuşundan.Tarlalarda boşluk var, pamuk ekilmemiş bir çok yere.Üzücü, yanlış politikaların yansımalarını görmek.Açlığımızı, üç gün boyunca bize adana kebap'ı dürümde getiren kişinin dükkanında giderdik.O da bizi görünce ''Hep dürüm yediniz birde servis yapayım size buyurun'' dedi sevincini koca gövdesinden çıkan kahkahasıyla gösterirken.
Kebaplarımızı yedik,dışarıda arabanın içinde satılan güzelim baklava çeşitlerini ve kireç'e yatırılarak yapılmış kabak tatlısını midemize mutlulukla gönderdik.Büyükşehirlerde artık ,şekerle şurubu yapılmış baklava, tatlı bulmak neredeyse imkansız .Hazır şuruplarla yapılan tatlılar sizi mutsuz ediyor.Görüntü güzel ama tat,o ,yok işte.Boğazınızı yakan yapış ,yapış bir tat.Oysa bu ,ev baklavası hafifliğinde ve lezzetindeydi.Kesmedi bir de paket yaptırdım evde yemek için.

Üstüne çay içmemiz gerekliydi.Lokantanın karşısındaki kahve ,biraz geç getirse de çayı isteğimizi gerçekleştirdi.İlginç olan, bardağın şeker boşluğu dediğimiz kısmı yada dudak payı ,nerede ise 1 cm. di.Babamın lafı geldi aklıma;çocukken çay getirdiğimde bazen, bu kadar olmasa da çayı dökmemek için üst boşluğu biraz fazla bırakırdım,babam bunu görünce’’Ben Arap mıyım ne bu dudak payı ‘derdi.Hep duyduğumu yaşamış oldum.
Biz bu durumu garipserken orada ki yerli müşteri’’Bizim buralarda böyledir ‘’dedi.İstedik biraz daha doldursun ama yok, olmadı.Bizde öyle içtik lezzetli ve koyu çayı.İstanbul'a doğru yola koyulduğumuzda planladığımız saati çok geçmiştik...

Konferansın özünü oluşturan biyoçeşitlilik ne demek onu gezerek de görüyorsunuz ve korunması gerekli alanları gezdikçe hele birde yapılanları gördükçe üzüntünüz artıyor.Farkındalık arttıkça ki bunun artması bölgeleri tanımakla,yaşadığımız çevreyi anlamakla oluşuyor, ihtiyaçları görüyorsunuz.Yapılması gerekenleri fark ediyorsunuz,yapılmaması gerekenleride.
Güven Eken açılış konuşmacılarındandı ve bir masal anlattı.O masala göre yaşadığınız bölgeye sahip çıkmanız gerekiyor.Yok oluş önünde,sonunda sizide içine alıyor.Doğruyu yapmadığınızda olacakların minik bir özeti.
Başarabilsek keşke ,çok ileri yaşlarımızda da bu alanları aynı güzellikleri ile ziyaret edebilsek.
Börtüsüne,böceğine,kuşuna,hayvanına aynı güzellikte,bollukta bakabilsek.
Keşke...


29 Ağustos 2010 Pazar

Kızılırmak Deltası-Cernek Gölü


20Ağustos'da Samsun'a oradan da servisle Cernek'e ulaştım benim gibi diğer şehirlerden gelen iki arkadaşla beraber.Gölün kıyısında bir bina,elektrik yok haftada bir jeneratörle elektrik alma imkanı var.Onun dışında lüküs lambası eşliğinde geçiyor akşamlar.Benim bulunduğum dönemde nefis bir dolunay vardı bizlerde dışarda oturduk bazı akşamlar ,saldıran sivrisineklere rağmen.



Arayıpda bulamadığım üçayak yüzünden cama oturtulmuş bulgur paketi yardımıyla çekildi dolunaylı gece.Müthiş rüzgar vardı.Bulutlar akıp gidiyordu sessizce, çıt çıkmayan gecenin karanlığında. 
Etraf kurbağa kaynıyor.Sulak alan malum.Herkese bol yiyecek var.Hergün mutlaka bir kaç adet Leylek görmek mümkün alana inip beslenen.Yürüyüş etrafta size yol açan kubağalarla eğlenceye dönüşüyor.Üstlerine basmamanız biraz zor.


Alışverişle alınmış ,ayrılmış  bir haftalık yiyecekleri eve çıkarıp yerlerine koyduktan sonra yataklarımızı seçip yerleştik ve kuş yakalamak için kurulmuş ağlara doğru yol aldık.Önceki yıllardan deneyimleri vardı arkadaşların ,ben acemiydim.İlk günlerde ben onlara eşlik ettim.Araziyi anlamaya çalıştım.Onlar tek olarak tüm araziyi geziyorlardı ben çekiniyordum ama kendi kendime onlar ve de diğer herkes yapıyor sende yapabilirsin dedim.Ve sanırım 2. gündü ya da 3.bende yalnız bir dolaşmak istedim ağları.
Mandalara nasıl davranmam gerektiğini öğrenmiştim.Herkese ve herşeye olduğu gibi onlarada kendinden emin ve kararlı bir şekilde bağırdığınızda arkalarına bile bakmadan kaçıyorlar ama bir gün ki o günde dönüş gününüden bir gün öncesiydi, Özlem le beraber çıktığımız ağ turunda en son parseldeki erkek manda bizi korkuttu.Bağırışımıza aldırmadı hatta bize meydan okudu.Kendimizi zorladık ve kararlı olmak için büyük çaba sarfederek uzaklaştıramasakda en azından bize saldırmasına yada karşı karşıya gelme durumuna engel olduk.
Mandalar orada gölün keyfini kurbağa ve kuşlarla beraber en çok çıkaranlardan.Sabah önce göle giriyorlar,öğleye doğru otlamaya çıkıyorlar ve akşam üstü hiç şaşmaz bir şekilde tekrar göle giriyorlar.Karanlık etrafta hüküm sürmeye başladığında gölden  çıkıp ya istasyonun bahçesinde yada etrafta özellikle yol kenarında büyük bir yığın halinde toplu olarak yatıyorlar.Etrafta sürekli bir Manda sesi var.Delta tanıtım merkezinin bahçesinde atık malzemelerden(pet şişe,hortumvb.) yapılmış bir heykel var adı 'MandaÇığlığı'Burada yaşadığınız süre zarfında isminin çokda yerinde olduğunu anlıyorsunuz.
 
Yemekler kim yapmak isterse o tarafından ,bulaşıklar kim boşsa yıkayanın üstüne hep yıkılmadan istekliler tarafından yapılıyordu.Kaldığımız süre zarfında ortak yapılan hiçbir şeyde sorun yaşamadık.Kah biten suları taşıdık, kah çöp attık.Ve gelen herkes ağlara gitme konusunda hevesliydi.
Benim ilk deneyimim olduğu için ben herkese eşlik etmek istiyordum.Bu konudada  sorun yaşamadık.Çok erken uyanmama rağmen ilk kontrole ben çok fazla gidemedim ama sabah7 kontrolü genelde tarafımdan yapıldı.İlk iki gün herşey çok güzeldi ,ağlarda ilk yenmiş ,parçalanmış kuşları görene kadar.
Geçen sene duyduğum bu sene tanık olduğum durumu yaratan bir kediydi.Vahşi kedi değil aksine bu durumu keşfetmiş yabanileşmiş bir ev kedisi.Kendiliğinden oluştu, nöbet tutmaya başladık.Çok kişiydik bu bizi yormazdı.Pzt. sabahından itibaren bir önceki gün parçalanmış kuş ölülerinden sonra başladığımız nöbeti düzenli bir şekilde devam ettirmeye başladık.İlk nöbet Hamdi'nindi.Hamdi Biyoloji son sınıf öğrencisi ve istasyonun müdavimlerinden.Samsun'da oturduğu için uygun olan zamanlarda istasyona geliyor.Onun gibi sık sık burayı ziyaret edenlerden biride Harun.O da Samsun'da Biyoloji öğrencisi ama kaydını maalesef Gazi üniversitesine yaptırmış.Bu iki gönüllü genç insan yeni ağ yerleştirme,ağlara yer açma ve yapılacak bilumum kuvvet ve beden gücü gerektiren işleri yapıyorlar.Biz oaradayken Ardıç Ağı denilen kullanılan ağlardan daha yüksek 3m .ye yakın bir ağa yer açıp yerleştirdiler.Yeni ağlar için çit yapıp alan hazırladılar.İki gün sabahtan akşamın karanlığına dışarda çalıştılar ,öğle üzeri çok sıcak dışında.
Pzr .günkü yoğun kuş ölümlerinden sonra tuttuğumuz nöbet işe yaramıştı.Ben toplam 9 kuş toplamıştım ağlardan Özlem de bir o kadar toplamıştı ve henüz bir zaiyat yoktu.Sık ,sık geziyoruz parselller arasında.Kedi bizden korktuğu için ağlardan uzak.Ona da kızamıyorum kendi doğasının,içgüdülerinin,yaşam kodlarının emrettiklerini yerine getiriyor.Garip olan bizim yaptığımız.Ağ kuruyoruz,yakalıyoruz.Bizlerde bilim adına yapıyoruz.İnsan'ın yaratılışına bakıncada bu normal.
Bu durumlarda araştırmayı tehlikeye sokacak herşey bölgeden uzaklaştırılabiliyormuş.Uluslararası prosedür buna izin veriyor da biz bir türlü olması gerekeni yerine getirmiyoruz.Madem yapamıyoruz,kıyamıyoruz bizde nöbet tutuyoruz.Bu nöbet durumu yaptığımız işi sağlama almamıza yardımcı oldu.Ölümlerine sebep olmakdan kurtulduk.İki gündür müthiş bir sıcak vardı bugün poyraz dan esen serin rüzgarla ortalık biraz serinledi.Salı günü sabah ağ kontrolünden sonra Kiraz'ın hazırladığı nefis kahvaltı ile gelecek ağ kontrolleri için enerji depolamış olduk.Kiraz Erciyas 19 Mayıs Üniversitesinde öğretim görevlisi ve Dr. a tezini hazırlıyor.Halkalama istasyonunun bu duruma gelmesinde onun ve Sancar Hoca'nın emekleri büyük.Bu birliğe onun gibi halkalamacı olan Nizam ve Cemal hoca da dahil.Bu insanlar Cernek halkalama istasyonunun herşeyi.2008 yılında arazide geçirdiği kaza sonucu hayatını kaybeden Fazilet, istasyonun en üst katında,  mutfak tezgahının yanındaki duvarda ,aynı yer olmasada ölümüne sebep olmuş fondaki bir su önünde çekilmiş fotoğrafdan onlara ve gelen herkese yüzünde ki gülümseme ile sessizce eşlik ediyor.
Kiraz'ın kahvaltısı ve göle doğru kurulmuş teleskop gün ortası keyfine merhaba dedirtiyor.Arada göle bakıyoruz teleskopla.Bakalım ne var diye.Tararken gördüğüm benim için senenin ilk  Kuğu'su ve onun ardı sıra giden dört genç Kuğu.Salına ,salına gölde turluyorlardı.Kiraz onun burada kalıp yavrulamış olabileceğini düşündüğünü söyledi.Ama bugün ve diğer günler Kazların erken geldiği haberi, Rusyadaki yangının bu hayvanları erken göçe zorladığı ihtimalini gündeme getiriyor sanki. Yine de net birşey yok tabiki.Belkide göçmemiş kalmış ve yavrulamış.Her ne olursa olsun ben senenin ilk Kuğu'sunu gördüm.Mutluyum.
Çok güzel bir kuş.Uzun, uzun hareketlerini izledim.Adına bale yazılmış bu kuş,izlerken balerin edasını hissettiriyor.Klasik müzik yaratıcılarına doğa ve  özellikle kuşlar esin kaynağı olmuş çoğu zaman.
Ertesi gün Tepeli Pelikanlar takıldı teleskopa.İlerdeki sazlıkların üstünde uçan ,avlanan Saz Deliceleri ve nerede ise yüzlercesinin inip kalktığı Küçük Ak Balıkçıllar çok uzaktanda olsa izlenebiliyordu. 


Burada bir hafta kalacağım ve bir daha ne zaman geleceğim belli değil.Oldukça bencilce bir istek ama bu kısa sürede görebileceklerimin,yapabileceklerimin en çoğunu ,en güzellerini günlerime sığdırmak istiyordum.Onun telaşı ve terbiyesizliği var üstümde.Ben istiyorumki ağlara Sarıasma,İbibik,Alakarga da yakalansın.Çok saçma ama Deltayı tanıtan kitapta raslantısal listesindeki Toy'uda görmek istiyorum.Evet çok şey istiyorum. 
Sarıasma'yı bir gün önce evin önündeki yolda havalanırken gördüm.Aynı şekilde İbibik'i ve Alakarga'yıda.
Sabah nöbetine gidiyoruz Özlem'le, Hamdi dönüşte.Hamdi her sabah 5 de kalkıp arazide yerini alıyor 7'ye kadar orada kalıyor sonra iki kişi arazinin başı ve sonunu kontrol ve nöbet için araziye gidiyor.O iki kişi bugün biziz.
Özlem beş tarafdaki ağların olduğu bölgede kaldı.Bende koridora ve arka kısma bakacağım.Kapıdan içeri girdim,ilerliyorum.Ortada bir önceki gün İbibik'i rüzgarın ağları açması yüzünden kaçırdığım ağda ,sarı büyük bir kuş yakalanmış çıkmaya çalışıyor.Çıkmak istedikçe dolanıyor.Önceki günk yaşadığım deneyim beni oraya doğru koşmaya itti.Ağa yaklaştım ve kuş çıkamasın diye ağın ağzını tuttum.Kuşu artık net algıladım ve heyecanlandım çok.Sarıasma, ağın içinde ellerimin arasında bağırıyordu.Çok güzeldi.Tahminimden büyük ve oldukça yaygaracı bir kuş o kesin.Ötleğenler gibi bağırıyor ,özellikle Kara başlı Ötleğen ağdan alırken çok sinirli oluyor,dişileri bilhassa.
Sarıasma çok güzel.Sarılığı güzel,siyahı güzel,gözleri güzel.Herşeyi güzel.Gitmek istiyor.İzin yok.Ağdan hep küçük kuş çıkaran ben oldukça zorlanarak onu dolandığı iplerden kurtadım.Biraz baktım, çok inceleyemedim,kaçırmaktan,kontrol edemeyeceğimden korktum ve torbaya koydum.Diğer yerleride kontrol ederek nöbet değişiminde Hamdi'ye verdim.Bomba kuş içinde diyerek.
İstasyondakiler için duyguyu  bilmiyorum ama göçde herkesin gördüğü,adı dillerden düşmeyen hiç görememekten yana dertli olan ben onunla tam bir halvet hali yaşamıştım.İbibik'in acısını bana Sarıasma unutturdu.Halkalama anını göremedim nöbete devam ettiğim için.Ağdan ben aldım ama ben özgürleştirememiştim.Alışkanlık edinmiştim, götürdüğüm kuşlar halkalanınca elime alıp ben salıyordum.
Olgun Sarıasmalar arazinin karşısındaki kavakların en tepesinde dürbünüme takıldılar bir kaç gün sonra. Son günümden bir gün önce Ardıç ağı yapılınca başka genç bir Sarı asma daha ağdan onu almamı bekliyor olacaktı.
25 Ağustos günü sabah 8 kontrolünde kedinin avlandığı kısımda Benekli Bülbül takılmıştı ağlara.Kurtulmak için debeleniyordu beni görünce durdu.Elimi uzattığımda tekrar çırpınmaya başladı bende, kediye kaptırmadığımız için bu kuşu mutluydum.Önce ağı kaçamayacağı bir konuma getirip başını işaret ve orta parmağınızın içine alarak sabitlemiş oluyorsunuz kuşu ki ayaklarınada rahatlıkla müdahale edebiliyorsunuz.Önce kanatlar kurtarılıyor,ayaklar ve baş ,kanatlar kurtulunca bazen kuş kendiliğinden hop ağlardan çıkıveriyor çok dolanmamışsa eğer.Bana ilk nasıl yapılacağını gösterdiklerinde yapamayacağımı düşünmüştüm.Ötleğenler özellikle çok dolanıyorlar ağlara,onlarda sabırla ve yavaş hareket etmek gerekiyor.Kararlılık ve sabır herşeyin anahtarı.Manda kovarken ,ağdan kuş alırken.Siz korktunuzmu yada tereddüte düştünüzmü bu kuşa yada mandaya da yansıyor.İşler boyut değiştiriyor tabiki sizin aleyhinize,yada bazen kuşun aleyhine.

Ağlara, dahil olduğu aileden dolayı herkesin Odonat dediği(yusufcuk,kız böceği vb.)böcekler çok takılıyor.Çoğunu koparıp atmak zorunda kalıyorsunuz.Bok böcekleri ayrı dert.Ağı yırtabiliyorlar.Bazen ağda kelebekden daha büyük güvelerle de karşılaşıyorsunuz.İki tanesini kuş kurtarır gibi ağdan almıştım.Hiç o kadar güzel ve büyüğünü görmemiştim.Ağları temiz tutmak gerekiyor ki  kuşlar tarafından farkedilmesinler.

En acımasız kuş küçük kuşların içinde kuvvetli gagası ile Kızılsırtlı Örümcek kuşu.İlk ısırık cesaret nişanı gibi.Daha sonrakiler umurunuzda olmuyor.O kanırtırken sizi, siz onu kurtarmaya çabalıyorsunuz.Ağda dişine uygun küçük kuş varsa ki Söğüt Bülbülü'ne yaptı,kafasına darbeler vurarak gagası ile kuşu öldürüyor.Gözlerini oyuyor.
Küçük ak gerdanlı ötleğen ve söğüt bülbülü en sevimli ve sessiz kuşlar.Küçük ak gerdanlı ötleğen kendisine en çok çok güzelsin dedirten kuş oldu.Boz Ötleğen,Ak gerdanlı Ötleğen,Karabaşlı Ötleğen,Çizgili Ötleğen,Çayır Taşkuşu,Sinekkapan,Bülbül,Benekli Bülbül,Kiraz Kuşu en çok ağa takılanlardı.
Boyunçeviren'i ilk kez Yenice Ormanlarındaki gözlem gezisinde görmüştüm yerde.Şimdi ağlardan elimize gelmişti.Uzun bir dili varmış meğer,şaşırdım.Karınca yermiş bu diliyle.Ve adı.Adının neden boyunçeviren olduğunu halkalayanı ile olan sadece müziği eksik dansında gördük.Siz kafanızı çeviriyorsunuz oda sizinle çeviriyor.Ertesi gün ağlardan başka bir Boyunçeviren'in parçalanmış gövdesini almak hepimizi çok üzdü.
Son gün ağdan bir güzellik daha çıkardım.Yalıçapkını.En sessiz kuşlardan biride o.Tartılırken,elinizde öylece duran bir kuş.O keskin avcı insan elinde tam tersi.Doğru dürüst tepkisi yok.
 




Daha öncede bahsettiğim gibi burada akşamlar çokgüzel.Bulunduğum dönem dolunay'a denk geldi ki bu gölde huzur veren manzaralar sundu biz misafirlere.Ve akşam üstü olan son ağ kontrolü dönüşlerinde dolunay hem ormanda,hem suda huzurumuzun tamamlayıcısıydı.Akşamüstü ağ dönüşlerinin birinde hayatımda ilk defa bir baykuşu uçarken ve oldukça yakından gördüm.Tabi ki o karanlıkta silüeti.Peçeli Baykuşmuş.Çobanaldatan'da akşam üstü kuşu ama onu görmek başka bir zamana kaldı.Ama sanıyorum bizler onu uçarken gördük.Baykuşla beraber uçan uzun kuyruklu ve yırtıcıya benzeyen bir kuş vardı ama ne olduğunu bilememiştik.Kitapda gördüm Çobanaldatan'ın silüeti ne çok benziyordu. 
Farklı olarak karşılaştığım bir hayvanda en son ağların olduğu yere doğru koşturan beni görünce duran gözgöze geldikten sonra gerisin geri kaçan Tilki oldu.Korkmadım onun benden korktuğunu  biliyordum.
Gece dolunay'a bazı geceler Çakallar sesleri ile eşlik ettiler.Çocukluğumda yaz tatillerinde Rize'ye babaanneme gittiğimizde  gece seslerini duyardım.Düşündüğüm ormanda cadılar olduğuydu.Şimdi ,güzel ay görüntüsünün arkasında sahneyi tamamlayıcı bir eşlikçi benim için .
Gün batışı,gün doğuşu renk cümbüşü burada.Gündüzün kavurucu öğlen sıcağının ve ağ kontrolllerinin yorgunluğunu, akşam gün batışı ve ay çıkışı bir fincan kahveyle yada bir bardak çayla her yudumda alıp götürüyor.Gölün sinek bolluğuna rağmen ,kokusunu içinize çekerek ulaştığınız yatağınız en lüks otelin odasındaki yatağa tercih edilecek denli rahat ve huzurlu.
Ağlarda dolaşıp kuş toplamak,kontrol etmek bir bağımlılık bence ve bu şey bana da bulaştı.
Sanırım bu iş çokça ego tatmini.Uçmak isteyip uçamayan yerden onları izlemekle yetinen bizler ağlarda onları görünce kıskandığımız ögürlüklerinin artık ellerimizde olduğunun duygusunun, bencillik barındıran tatminini yaşıyoruz.Hiç yakalama olasılığımızın olmadığı,sadece dürbünlerimizle, geçip giderken gözlerimizle yakalayabildiğimiz bu kuşları bir anda olsa ellerimizde hissetmek,koklamak, öpmek bizim halimizi anlamalarını içten içe istemek,derdimiz belkide.Halkalamacı için başka bir anlamı var ağdaki kuşun;bilimsel araştırmalar için malzeme. Tüm bunlar ağdaki kuş ve onu alanlar,kanatlarını ölçüp,yaşını başını anlamaya çalışanlar ,yağ oranıyla ne zaman gidebileceğini öğrenmek isteyenler arasında geçiyor.Tabiki kuş bundan memnun değil,bütün avlar gibi.Ağdan alırken size olan kızgınlıkları,korkuları,hızla atan kalpleri ve vücutlarından yükselen, ellerinizi o sıcak havaya rağmen yinede fark ettirecek kadar ısıtan sıcaklıkları ama en çokda gözleri,bakışları bunları düşündürüyor.Tüylerindeki o yumuşaklık,renklerindeki o güzellik.Bülbülün kanat kuyruğunun renginin güzelliği,şıklığı.Doğadaki renklere,uyuma baktığınızda insanın yarattığı birçok şey ucuz taklitler olarak kalıyor.Bülbüldeki bu güzelliği,estetiği bir yere kadar yakalar insanoğlu muhteşem dediği giysi tasarımlarında.O güzelliğe birde güzel nağmeler eklenmiş.Hadi bakalım yap yapabilirsen en güzelini.Mümkün değil.Avuntu...En güzel binayı diksen ne olacak.Ya da en güzel köprüyü yapsan.Önünde eğilinilmesi gerekli  olan doğa.

Kuşlarla olan bu yakın temas onlara var olan sevgimi daha bir üst noktaya taşıdı.Bana bulaşmış olan bu  bağımlılık  ,artık her dönem gidecek bir istasyon bulmakla doyurulacak.Bu birlikteliği yaşamak,ağdaki kuşun korkusunu bilmek ,heyecanına eşlik etmek.


Ben artık iflah olmaz bir bağımlıyım.Bağımlılıkların en güzeline...

8 Haziran 2010 Salı

Filyos ve Yenice Ormanlarının göbeği...


Sabah 7:00 treni ile Filyos'a gidecektim.İstasyona gittim bir çay söyledim.Sakindi istasyon,keyifle çayımı yudumlayıp poğaçamı yerken istasyonun taşıyıcı demirlerinin arasındaki boşluklara yuva yapmış ev kırlangıçlarının sabah kahvaltı uçuşlarını izliyordum.Tam fotoğraflıktı ama ben izlemeyi tercih ettim.Fotoğraf makinesi,dürbün,çanta derken ağır bir malzeme ile yola koyulmuştum.Mustafa Filyos'dan dahil olacaktı ve ileriye doğru devam edecektik.Bu sefer güzergahımız onun deyimiyle Yenice ormanlarının göbeği idi.Önce onun teklifi ile arabayla gitmeye karar vermiştik ama düşündüm şimdi arabayla gitmek bizi tembelliğe itecekti en iyisi biz yine yürüyerek gidelim dedim.Kararımız bu oldu.Bu karara sonra pişman olduk yağmur yüzünden daha yukarılara çıkma imkanı bulamamıştık.Arboretumu göremedik.
Trenden indiğimiz yer istasyon yanında birkaç yemek yenecek yerin olduğu,arkasında sisli,kayalık dağ silsilesinin göründüğü kendi halinde sakin bir yerdi.Koku ve görüntü beni daha sonrada gün içinde defalarca aynı duyguyu hissedeceğim çocukluğumda yaz tatillerinde gitiğimiz Rize'ye götürdü.
Birer çay içip  demiryolundan emekli bir amcayla sohbet edip yola koyulduk.Emekli demiryolu çalışanları ne olursa olsun demiryolundan ayrılamazmış,evleri demiryolunu görür,yine etrafında gezinir,trenin sesini duymadıkça rahat edemezmiş.Ne yokolmaz bir bağlantı.Bunu daha öncede duymuştum ama o durumu yaşayıp itiraf eden birinden duymak,anlatırken gözlerdeki heyecanı,özlemi görmek bunun bir söylenti değil gerçek olduğunu bana kanıtladı.
İstasyonun hemen yanında yeni kesilmiş ve kesilmekte olan 80-90 yıllık Kayın ağaçlarını gördük.Birkaçı daha yaşlıydı.Bu kadar yaşlı ve sağlıklı ağaçlar niçin kesiliyordu acaba.
Araba yolundan karşıya geçtik ve köy yoluna daldık.Bizi bekleyen daha doğrusu beni Mustafa biliyordu bir asma köprü oldu.Rizedede bunun daha uyduruğundan geçmiştim çocukken ama buda heyecanlıydı doğrusu.

Asma köprü onunla uyum içinde olduğunuzda ''herşey gibi''keyifli.Uyumu bozduğunuzda korkutucu.Uyumu çıkışa yaklaştığınızda bozmanızı tavsiye ederim.İşte o zaman güvenli ve heyecanlı:)Köprü bitimi girdiğimiz yol etrafda bulunan ağaçlardan çalılardan ve havanın hafif yağışlı olmasından dolayı loşdu.Minik bir köprüden geçerken alttan akan suyun içinde Mustafa bir yılan gördü sessizce ona bakmaya başladık,ilginç olan hiç hareket etmiyor olmasıydı Mustafa ölmüş dedi,daha doğrusu öldürülmüş.Çocuklar yapmış olabilir,kafasına taş atılmış.Civarda yaşayan insanların yılan gördüklerinde öldürmesi birgün gelip onun onları öldürmesi korkusu.Ülkemizde diğer ülkelerdeki düzeyde hele hele buralarda öldürücü etkisi olan yılan yok.Ama hastanede yılanın soktuğu bir kadın görmüştüm,kadının acısının yüzüne yansıyan görüntüsünü hatırlıyorumda dayanılmaz olduğu aşikar ama bu yinede onları keyfen öldürmemizi gerektirmiyor.Hatta oradaki insanlar için faydalı hayvanlar,fazlalık fareleri onlar tüketiyor.


Şimşirler küçük ağaççık halinde ve üstlerinden aşağılara doğru yosunlar sarkıyor.Yukarıya doğru çıkarken Çütre'nin bağrış çağrış ötüşünü dinledik bol bol ve kendisini izledik.Sağolsun bizi uzun bir süre takip etti ve onu izlememize  isyan edip kaçmadı bende böylece hep sesini duyduğum bu güzel kırmızı kafalı ve bağırlı kuşu izleme,dinleme şerefine nail oldum.
Köyün içine doğru ilerledik.Araba yoluna çıkmıştık.Köy sessiz ve sakindi.Hafif yağmur çiseliyordu.Artmaması isteğimizdi.İyice yukarılarda yol kenarındaki bir çalıda Mustafa Boyunçeviren'i gösterdi.O da yakınımızda neredeyse 4-5 metre uzakta yere kondu,silkelendi,gitti biraz ilerideki çite kondu.Bizde sadece izledik fotoğraflayalım diye telaşa girmedik.Gerçi Mustafa makinesini getirmemişti ve bu kadar yakında olması ve çekememiş olmak onu üzmüştü.




Yol altında yoğun bir yeşil örtü bize hep eşlik etti gezi boyunca.Yağmur artmaya yüz tutunca bizde mecburen geri döndük.Araba olmadığı için bu yağmurda yukarılara gidemedik ve Arboretumu göremedik

Trene yetiştik ve Filyos deltasına doğru yola koyulduk.Zonguldak'tan gelecek iki kişi ile buluştuk ve deltaya gittik.Gelenler macro fotoğraf çekiyorlardı orkide çekmek için gelmişlerdi.Bende üçüncü orkidemi orada gördüm.



Anacamptis laxiflora subsp.laxiflora -boşluklu çiçekli orkide(Salep sümbülü)
Bataklık alanın yanında,kışın su basan bölgedeydi.Etrafda sazlıklar vardı.Sazlık kenarında Sümbüller açmıştı.






Kumul üstünde sarı çiçekli gelincikler vardı





















En az 100 senelik olduğunu düşündüğümüz Dışbudak ilginç gövdesi ile alana bekçilik ediyor gibiydi.Filyos gelişiyor olmanın,gemi taşımacılığının gazabına uğrayacak gibi duruyor.Mustafa ve bilim adamları Belediye başkanının ve Belediye meclisinini aldığı yanlış kararlarla mücadele içindeler.Gözü kara bir biçimde bölgenin tahribatını önlemek için.





Mustafa'yı Filyos'a bırakıp Zonguldaklı arkadaşları orkideyle tanıştırmak ve eve dönmek için yol almaya başladık.Yanına geldiğimizde saat 19:00 geliyordu.Onlarda benim kadar sevindi ve ona zarar vermeden ve yanında ona yetişmeye çalışan yenilerine dikkat ederek bol bol fotoğraflamaya başladılar.

Görmiyeli benim ilk gözağrım büyüyüp serpilmişti ve etrafında ona yetişmeye çalışan hemcinsleri vardı.Ben yukarılara çıktıkça hem yeni Ophyrisler le hemde yeni orkideyle karşılaştım.


..Henüz yeni yeni çıkmaya başlayan yeni arkadaşlada o zaman tanıştım.Anacamptis pyramidalis(Piramidal orkide)Çam salebi,peynir çiçeği,yoğurtçuk diğer adları.












Orkidelerden biri akşam yemeğini sayesinde sağlamış bir örümceği konuk etmekteydi üzerinde.Bu örümceği aynı biçimde bir kelebeği yakalamışken de görmüştüm.Arı'yı avlamış haliyle ilk defa görüyordum. Yukarıda  düzlük kısım henüz açmakta olan hemcinsleriyle doluydu.



Hemen yanlarında bulunan Arbutus andrachne ve Ardıç yarenliği oradan ayrılmadan önceki son gördüklerimdi.