5 Ekim 2011 Çarşamba

BOLU-YENİÇAĞA GÖZLEMİ

Sabah 9:00 da Bolu-Yeniçağa’ya ulaştık.Acilen kahvaltı yapma isteği ile doluyduk.Gölün hemen yanında Şoförler kahvesi diye bir çayhane gördük hemen daldık içeri.Samimi bir karşılama gördük kahveciden.Çayı lezzetliydi gerçekten.Bu lezzetli  çayları getirdiğimiz kurabiyeler ve sandviçlerimizle birlikte yudumlarken kahvecinin de  sorularını cevapladık;nereden geliyorsunuz?ne için geldiniz?dedi haklı olarak ben de böyle bir iş yapsam her günkilerden farklı gelen bu dişi ağırlıklı guruba sorular sorarım.Daha sonra birileri ona ,buraya şöyle şöyle birileri geldimi diye sorduğunda cevap verebilmeli.O yüzden bu minik karşılıklı tanışma garipsenecek bir durum değil.Zaten gittiğimiz yerlerde kendimizi mutlaka tanıtıyoruz ki oralarda bulunuş halimiz garipsenmesin.Daima gidilen çevre ile olumlu ilişkiler içine girmek,tanışmak önemli.Evrende tüm sağlıklı ilişkiler böyle kuruluyor bence. Kuş gözlemlemek için geldiğimizi söylediğimizde hem çırağı hem kendisi yüzlerinde oluşan gülümseme ile kuş gözlemlemeyi bildiklerini bize belirttiler.Sorduk zaten biliyormusunuz diye evet biliyorlardı  ve onayladıkları bir durum olduğu yüzlerindeki ifadeden de anlaşılıyordu.Hemen arkasından gidilebilecek yerlerden bahsettiler.Anlattıkları yer bizim gideceğimiz yermiş Mustafa gelince öğrendik.Orada çok Kartal var,çok güzeldir oraları dereler vardır küçük küçük.Güzeldir ,yayladır oraları  açıklamasından sonra bize bir kuşu sordu kahve sahibi.Ormandan sesi geliyormuş ve çok yankılanan bir sesmiş bunlarda merak etmişler ve kuşu yakalamışlar.Tarifi şu;Çok küçük bir kuş,küçük ağızlı,kuş gagası gibi değil de ağzı sanki  yarasa ağzı gibi olan bir kuş,çok küçük olan bu ağız kocaman açılıyor,perdeli.Biz de kitap dan gösteriyoruz o mu bu mu derken,acaba baykuş türümü görmüş diye de düşünüyoruz hani en küçüğünden buralarda olmayanından, en son tanımlama bize kuşu buldurdu;o kadar sesi büyük ve korkunç ki bu ses, ondan nasıl çıkıyor,bilmeyen korkar  dediğinde evet diyoruz; Çobanaldatan.Resmini kitap dan gösterince ‘’Evet bu o’’diyerek onaylıyor.Kendisinin avcı olmadığını,ama Zonguldak ve yakın civardan çok avcı geldiğini söylüyor.En çok da geyiğe geliyorlarmış avcılar. Gölümüzde çok kuş olur şimdi yok, kışın yine gelin dedi ve iyi gözlemler diledi.

Mustafa ve Burdur’dan gelen arkadaşlarla buluştuk,  sabah derin orman’a girip kuş sesi dinlemişler.Bir gün öncede Şakrak görmüşler.Bizde görürüz diye düşünüyoruz.Gideceğimiz yer Dörtdivan ve o bölgede ki köyler, hep yol üstünde olacağımız ve aralarda içerilere gireceğimiz konuşuldu.Düştük yola.Çevrede çok miktarda tavuk çiftlikleri var ve tabii o meşhur tavuk gübresi kokusu.Hava kuru olduğu için beklide çok rahatsız edici değildi.Bülent o kokuya hayvan yemi turşusu dedi.Yapılışı ilginç;bir örtünün altına tarla artığı ürünler ve mısır koçanları konuyor ve bırakılıyor.Bu koku oymuş.Ben çok rahatsız olmadım işimiz gücümüz hep toprak ve gübre ile olduğu için sorun olmadı ama Dr. arkadaşlar rahatsız oldu.Tarlalarda fare delikleri vardı bolca.

Her yer göz alabildiğine açıklık arazi,boş tarla.Küçük dereler var ki onların birinde Dere kuşu görülmüş ama çekememişler.Dere kenarları söğüt ve kavak dolu,diğer ağaçlar meyve ağaçları çoğunlukla.
Bir süre sonra hepimiz arabalardan döküldük,nasıl dökülmeyelim,bize doğru gelen Yılan Kartalı,Küçük Kartal,Kızıl Şahin,Küçük Orman Kartalı hem de oldukça yakın mesafede göçteler.Bolca hem  izlendiler hem de  Burdur ekibi  tarafından fotoğraflandılar.Orada sevinç çığlıkları atarak izledik fotoğrafçı arkadaşlar birkaç türü bir arada görmenin keyfi ile bolca deklanşör çalıştırdılar.

Oradan yolumuza devam ettik,önü daha açık bir alana geldik,durduk etrafa bakıyoruz alan taraması yapıyor Mustafa bir şey var mı diye.Olmaz mı hem de nasıl var.Karşıdan salına salına geliyor koca uçan halı.
Ben de az buçuk 4 yıldır kuş bakmaya çalışıyorum ama en çok şu 2 yıldır yoğun bakıyorum ve görmenin nasip olmadığı kuşlardan bu hem nasıl  geliyor,arkasından bağıra bağıra gelen Kuzgun la beraber;Kara Akbaba.Ama yalnız değil arkasında bir de Sakallı Akbaba var.

Başka bir tarafdan da Şah Kartal bu diye bağıran Mustafa’nın uyarısı ile bir oraya bir buraya bakıyoruz.Kızıl Şahinler bir yandan.İstanbulda görünce yüzde güller açtıran bu türler bol miktarda burada mevcuttu.Habitat onların habitatı ve şanslıyız ki göç var .Bizler çıldırmış bir halde hem fotoğraflıyoruz hem gözlemliyoruz.Onların hiç umurunda değil,kim bunlar diye arada bir bize kafalarını devirip bakıyorlar o kadar.Kuzgun da sayıca fazlaydı ve tek başlarına gördüklerimiz dışında eğer bir Akbaba varsa etrafta o da mutlaka arkalarından bağırış çağırış takipçisiydi onların. Sığrcıklar,tarlalardan gurup halinde kalkıp inen Tarla kuşları,Boğmaklı Toygarlar  hep çevredeydiler.Önümüzden ağaçlara uçup giden Yeşil Ağaçkakan tüm ısrarlara rağmen fotoğrafçılardan kaçmayı her seferinde başardı.
Adaköy çevresinde ve yol boyunca ilerlediğimiz durduğumuz her yerde en çok rast geldiğimiz kuş Kızıl Şahindi.İstanbul’da Şahin ne ise Kızıl Şahin de burada o.Burada da İstanbul’un aksine Şahin seyrek görülüyor.Gün boyunca nerede ise her yerde rastladığımız kuşlardan biride Kara Akbaba oldu.Şah Kartal’ın hem erişkin , hem genç halini gördük.Çok güzel kuş gerçekten.Eh bu kadar tür gördük Bolu’ya gelirken bir dileğim vardı ;Kaya Kartalı görmek.Muhteşem kartallardan biri benim için.




 En son durduğumuz nokta Akbabalar’ın dışında bugün için başka bir yeni türü de konuk etmişti;Kaya Kartalı.Bütün güzelliği ile ona saldıran Kızıl Şahin ve Kuzgunlar’ı arada bir bertaraf ederek tepemizde,göz alanımızda bize şenlik yaşattı.Dileğim gerçek olmuştu eh bir de Balık Kartalı’nı görsek dedim.Ama gün sonunda Kaya Kartalı ve diğer gördüklerimiz bize yetecekti Balık Kartal’ı daha sonraya kalmıştı.

Kaya Kartalı iri bir Kartal ama Kuzgun ve Kızıl Şahinlerin saldırısına uğramaktan kurtulamamıştı.Gelen kuşları tanımlamaya çalışıyor bir yandan da yukarıdaki şenliği seyrediyorduk ki guruba bir kuş daha dahil oldu kuyruğunun çatalı onu ele verdi; Kara çaylak dı bu arkasından gelip geçen Gökdoğan ile birlikte uğrayıp,geçip gidenlerden oldu.

Kavganın sebebi çevredeki çiftliklerden tavuk ölüleri atılmış ağaç altlarındaki yığındı  büyük ihtimal,çevredeki çoban köpeğinin de nasibini aldığı.Köpek 10 dk. İçinde 2 tavuğu taşıyıp daha sonra yemek üzere toprağa gömüyordu.



Menderes’in yanına uğradık bir ara,avcılar sohbetine rast geldik diyebiliriz.Evinin bahçesinde 4 ya da 5 av köpeği vardı.Onların dışında birde bekçilik yapan bir köpek.Köpeklrden biri nerede ise bir deri bir kemik kalmıştı.Sebebi domuz’a yattıkları yerde bırakmışlar köpeği ve unutmuşlar.Geldiğinde cansızmış nerede ise birkaç gündür yemek yiyormuş.O zayıf hali ile dahi hareketliydi.Domuz avına gidiyorlarmış.Vurdukları domuzları Akababalar için açık alanlara atıyorlarmış.Tavuk çiftliklerinden çıkanlarda,ölen hayvan leşleri de açık alanlara atılıyor ki yırtıcı kuşlar beslensin.Çevrede yaşayanlar yırtıcı kuşların farkındalar ama kafalarını kaldırıp bakmıyorlar bile,doğduklarından beri gördükleri bir kuş olduğu için belkide.Onlar için serçeden farkı yok,bizim için anlamı başka.


Bir köy yoluna girmiştik yine bakıyoruz Kızıl Şahin’e ve diğer kuşlara.Oradan geçen bir köy kadını bize laf attı ne yapıyorsunuz,kuşların resmini mi çekiyorsunuz?Yol kenarındaki Ahlatı gösterdi’Ahlat’ı çekin ahlatı dedi bağıra bağıra,aman sakın beni çekmeyin diyerek de takıldı çocuklara bir yandan da yürüyor.Mustafa ve ben dururmuyuz çektik onu ve isteğini gerçekleştirdik, ahlatı da çektim.Aklıma Mehmet Birand’ın Alıç ağacı ile sohbeti geldi.Oradaki Alıç ağacı tek başına koca ovada duran.Çok yalnız olmasa da tekti buradaki ahlatta.Ne de olsa yabandı meyvesini en çok hayvanlar yerdi.Belki onun dibine de biri gelip derdini dökmüştü.Tüm bunların etkisi ile fotoğraf oldu,anılar defterime.

Burası gerçekten çok güzel,bu alanların dışında çevre ormanlarla kaplı.Birden fazla habitat'ı bir arada görmeniz mümkün.Türkiye’nin bir çok yerinde böyle bir durum söz konusu.Buranın kuşlarının turistik açıdan önemini biliyorlar da,ne yapılıyor bilmiyorum.
 Daha sonra gördük yol kenarında, bölgeyi tanımlayan ama diğer reklam panolarının yanında yıpranmış,harap olmuş nerede ise yıkılacak haliyle ‘‘KUŞ CENNETİ’’tabelasını.Üstünde rengi solmuş bir Şah Kartal fotoğrafı, büyük puntolarla yazılmış adı.Eh bu da bir şeydir,en azından buralarda ne var onu biliyorlar.Çevre koruma ve uluslar arası bir araştırmada faaliyet gösteriyor gibi duruyor.Ama genelde bir sakinlik var çevrede.Pazar günü olmasının bunda etkisi ne kadar bilmiyorum.
En son uğrağımız hep birlikte Yeniçağa gölü oldu.Balık tutuyordu birkaç kişi.Orada Sakarmeke,Küçük Batağan,Bahri,Yeşilbaş gurubu ve Karabatak vardı.Balık Kartalı bu mevsimde görülmeye başlıyormuş ama bize nasip olmadı.
Bir dahaki sefere görmeyi umarak teldeki göç yorgunu Kırlangıçlarla,balıkçı ve piknikçilere alanı bırakarak oradan ayrıldık.Burdur ekibinin yolu uzundu,onları yola koyduk makinelerindeki kayda değer Trakuş sayfalarına yansıyacak karelerle.

Mustafa Erturhan sayesinde verimli bir gün geçirmiştik.Yanımızda İKGT üye adayı bir karı koca onlara söylenmiş ‘’arazide görmeden kimseyi kuşçu yapmıyoruz’’ açıklaması üzerine ve istekleri de bu yönde olduğu için  bizimle beraberlerdi ve ilk arazilerinde en afili kuşları görerek yeni üyelerimiz oldular.Bütün gün kabul görüp görmediklerini öğrenmeye çalıştılar bir yandan kuşları gözlemlerken.

Mengen tarafında orman içine girme isteğimizi gerçekleştirip kuş dinlemek istedik ama çok ilerleyemedik.Yürüyüş imkanı kısıtlıydı.Ben tabi yine burad da bahçelerde kullandığım Cotinus cogyria yı görünce mutlu oldum.Doğal olarak var olduğu için.Hemen etrafında Yabani Kızılcık vardı üstündede kızılcıklar.Meyve niyetine yedik.Tadı güzel,pazarda satılanlardan daha küçüktü.Sonrdan dikilmiş çamların arasında kendi bitki örtüsünü de oluşturmuştu doğa.

Geri döndük arabayı bıraktığımız yerde yol kenarında taşların arasında   Yakıotu’nu farkettik yattık yerlere çekebilmek için o kadar küçüktü .Hepimiz kendi makinelerimizin izin verdiği şekilde bitkiyi fotoğraflayıp Mengen’in güzel yemeklerinden bir karışımla günümüzü noktaladık.
Dönüş yolumuz heyecanlı ve biraz stresli geçti.Kamyon ve Tır saldırısına uğradık.Bizde sorumlu vatandaş olarak plakalarını alıp ilk gördüğümüz Trafik Polisi’ne verdik.Bir tanesi Bülent’in söylediğine göre biraz ilerde kenara çekilmişti bile.