Zonguldak merkezden sabah 9:00 treni ile Filyos’a doğru yola çıktım.Filyos’da bölge şefi olan kuş gözlemcisi arkadaşımız Mustafa Erturhan bir gününü boşaltıp bana arazi sözü vermişti.Bilen ve öğretmeyi seven kuşçu ve doğa sever birisi ile arazi yapmak her zaman çok keyifli ve ben bunun heyecanı ile yoldaydım.
Tren Filyos’a geldiğinde oda trene bindi 20 dakika sonra yürüyüş parkurumuzun başlangıç noktasındaydık.
Parkur başlangıcının bulunduğu nokta ayrıca Zonguldak için düşünülmüş HES’lerden en büyüğünün de bulunduğu bir araziydi.Tren yolunun hemen kenarında oluşmuş toz, toprak, çıplak alanın içinden arkada yeşil’in türlü tonlarıyla bezediği ormanlık alanın içine doğru kıvrılan yola girerek onun defalarca kat ettiği alana doğru tırmanmaya başladık.
Az sonra etrafımızda sadece ağaç gurupları,çalılar,otsu bitkiler ve bizi hemen parkurun başında karşılayan ve daha sonra sık sık tek yada guruplar halinde göreceğimiz orkideler olacaktı(Orchis purpurea)Tüm bunlara eşlik eden türlü çeşit kelebek bu güzel görünümün tamamlayıcısıydı.
Mustafa kuş seslerini de deneyimlemiş bir kuşçuydu.Duyduğumuz ama göremediğimiz ötücüleri seslerinden tespit ediyor bana da bu deneyimi yaşatıyordu sesleri daha sonra dinleterek.
Yürüdüğümüz yol daha çok ağaçlara tepeden bakan yer yer uçurumların olduğu, arada ağaçların diplerine inen, yüksekliği değişkenlik gösteren bir yoldu.Çoğunlukla ağaçlara yüksekten bakıyorduk.Bu derinliği, arkada devam eden tepelerin üzerinde konuşlanmış ağaçlar fon oluşturarak çevreliyordu.Arbutus andrachne ‘yi hep kitaplarda görmüştüm,şimdi pürüssüz gövdesi ve tarçın rengiyle haşır neşirdim.
Ve bu derinliğin üstünde 3 birey Kuzgun’u kapışma anında izledik bir süre,daha sonra bu guruba şehir içinde göçte Leş Kargalarının saldırısına maruz kalan hemcinslerinden daha cesaretli bir Şahin çığlık çığlığa dahil oldu.Hiç çekinmeden onlara saldırıyordu.Vadilerin üstünde çınlayıp dağılan tiz sesi keyifli bir müziğin yükseliş noktasıydı.Sonra bir Atmaca ve bir Şahin daha eklendi yol boyunca gördüklerimiz arasına.
Yolun başından beri Sait Faik’in meşhur ‘hişt,hişt’ hikayesinin kahramanı gibi bizi meraklandırıp durduran acaba yanlış mı duyduk dedirten bir ses vardı.Yaprakların hışırdamasıyla oluşan ama yürüyen ve bizi takip eden bir memelinin ayak sesleriymiş gibi gelen bir ses.Bir Karaca yada başka bir memeli beklerken bir süre sonra ötüşü ile Kara Tavuk olduğunu anladık ayak sesinin eşelenme sesi olduğunun ayırdına vardık.Arada uzaklardan yankılanan sesi ile de dinlediğimiz Kara Tavuk gün boyu bu davranışını tekrar ederek bizi her seferinde şaşırttı.
Mola anımız çalışan ormancıların bıraktığı birkaç sandalye , bir masa ve akan taze, soğuk dağ suyunun eşliğinde gerçekleşti.Bu ormanın içinde bir lükstü.Sakin, sadece kuş seslerinin olduğu nerede ise sessiz bir yer.Ve fonda tüm bunların dışında derin sessizliğin içinde farklı noktalardan bir uzaklaşan,bir yakınlaşan sesi ile Guguk Kuşu terapi etkisi ile yemek molamızdaki dinginliği artırdı.Gezi boyunca bize hep eşlik etti.Bu kadar huzur veren bir sesin yavru büyütürkenki bencilliği hayret vericiydi.Konuştuğumuz bu olmuştu.İyi ve kötü,güzel ve çirkin yan yana.
Bu bölgede üreyen bireylerinin olduğu söylenen Kara Leyleklerden 4 adeti tepemizden geçti.
Moladan sonra biraz daha ilerleyip parkurumuzun dönüşüne başladık.Bol miktarda ötücü vardı.Maskeli Ötleğen güzel kırmızı gözlerini ve dik kuyruğunu bize bolca izletti.
Çıt Kuşu’nun sesini çok yakında duyup nerede bu diye dürbünle sesin yönünü tararken Mustafa ‘’yavru bu’’ dedi.Yoldan oldukça uzak ve yolun altında bir ağacın alt dallarında bende görüyordum onu,annesi telaş içinde ondan daha telaşlı nerdeyse onun kadar olan yavrusunu besliyordu.Onları rahatsız etmemek için oradan uzaklaştık.
Biraz ileride Sürmeli Çalıkuşu’nun sesi onu arayıp bulmamıza ve onunda izni ile bolca izlememize neden oldu.Tam önümüzden kalkıp hemen önde ve içerde bulunan dala konan sadece sesi ile bendim o diyen Yeşil Ağaçkakan benim için bir ilkti.Gün içinde Kara Ağaçkakan ve Küçük Yeşil Ağaçkakan sesi de duyduk ama maalesef göremedik.Büyük Baştankara,Mavi Baştankara dürbünümüze takılanlardandı.Kırmızı Sırtlı Örümcekkuşu,İspinoz bir diğerleriydi.Kızıl Gerdan ben görmeyi başaramasam da sesi ile vardı.Boyun çeviren,Anadolu Sıvacısı bir diğer kuşlardı sesi ile listeye giren.
Çütre, üreme alanıymış tura başladığımız noktaya ulaştığımızda ses verdi.Önümüzdeki ağaçta telaş içinde uçuşmaktaydı.
Trenle dönüş yoluna girdiğimizde trenden gördüğümüz Şahin ve bir adet KOK bu yazıya giremeyenlerle beraber günün son kayıtları oldu.
Kömür karası,Kara Elmas diyarı tüm bu siyah, kir ve toz barındıran tanımlamaları sırtında senelerdir taşıyan, yazın ayrı,kışın ayrı ton ve renk cümbüşlerini sunan çoğunluğu yaprak döken ağaçların oluşturduğu karışık ormanlarıyla ,onların eteklerindeki kayalıkları zaman zaman hırçın dalgaları ile döven masmavi denizi ile Zonguldak,içinde saklı güzellikleri keşfedip paylaşacak Mustafa Erturhan gibi doğa severleri ve kuşçuları daha sık misafir etmek istiyor.